Arabanın tüm camları açıktı ve içeri rüzgar doluyordu. Radyoda Pink çalıyordu ve arabada hiç boş yer yoktu. Eşyalarla kucak kucağa oturuyorduk neredeyse. Eh, sonuçta tatile çıkıyoruz, değil mi? Hem de benim annemle..
'Anne! Radyonun sesini açar mısın?' Boreas.. Pink'e bayılır. Bazen sadece fotoğrafını gördüğü birine aşık olduğunu düşünüyorum.
'Hayatım, sabahtan beri arabada Pink dinliyoruz. Başım şişti. Lütfen..' Annem de haklı onuçta. Her ne kadar adının anlamı 'Melek' de olsa, itiraz etmeye hakkı var; öyle değil mi?
'Angel, nasıl olsa tatile gidiyoruz. Birkaç saat daha başımız şişse bi şey olmaz.'
'Peki, Edgar.'
İşte bu benim ailem. Boreas Sanchez, müziğe ve çizgi romanlara aşıktır. Aramızda iki yaş var. 14 yaşında. Aşırı yakışıklı. Ondan hoşlanan birçok kız olmasına rağmen; o sadece mp3 ve çizgi romanlarına değer veriyor. Bagajdaki çantaların birinde yaklaşık elli kitap var. Kardeşim normal değil... Annem, Angel Sanchez; bir öğretmen. Almanca öğretmeni. Katı görüntüsünün altında cennetten inmiş bir melek vardır. Adı gibidir. İyilik doludur. Ama bu özelliğinin derslerde işe yaradığını sanmayın. Benim Almanca öğretmenim. Malesef.. Dil kitaplarına karşı normal olmayan bir merakı vardır. O kendi kendine İtalyanca öğrendi.. Babam, Edgar Sanchez; veteriner. İyi huylu, yakışıklı, kitaplara düşkün biri. Bu özelliklerini de harika bir gülümsemeyle bütünlüyor. Annemin babamın peşinden koştuğuna şaşmamak gerek; ki annem kimsenin peşinden koşmaz, herkesi peşinden koşturur. Tuttuğunu koparan biri olması, yararına olmuş. Kardeşim, biraz da olsa babama çekmiş. O harika gülümsemesiyle.. Bu zamana kadar kimseden hoşlanmadım. Sanırım babam gibi birini bulana kadar da hoşlanamayacağım. Babam gitar çalar, kardeşimse piyano. Ben de keman çalarım. Annemin de sesi çok güzeldir. Bir grup kurabiliriz. Neyse, şaka yapıyorum. Bizim müzikle olan ilgimiz bu kadar. Daha ileriye de götürmeyiz.
'' So raise your glass
If you are wrong''
Boreas şarkıya eşlik etmeye başladı. Dayanamayıp, ben de söylemeye başladım. Biraz sonra babam da söylemeye başladı ve annem kanalı değiştirdi. Hepsi babamın suçu!
'Ed, kes.' Annem böyledir işte..
'Anne, hadi ama!' Boreas, insanın aklını başındn alan sırıtışıyla anneme bakıyordu.
'Boreas, bana öyle bakma.' Bayan Otorite.
Annem slow bir şarkı bulmuş, onu söylüyordu. Boreas ise; can sıkıntısından kollarını kavuşturup arkasına yaslanmış, üzgün bir yüz ifadesiyle dışarıyı izliyordu. Gören de sevgilisinden ayırdık sanacak.Zamane gençleri çok garip.
Ben ise, eşyaların arasından bir defter çıkarmaya uğraşıyordum. İlkokula başladığımdan beri günlük tutmak istemişimdir ama bunu hiç yapamadım. Karar verdim, bu yaz bunu başaracağım. Ve öyle bir duruma geleceğim ki, günlüksüz yaşayamayacağım. Dalga geçiyorum. Böyle bir şey asla olamaz.
Günlük olarak kullanacağım defteri elime aldım ve cebimdeki kalemi çıkarıp ilk sayfasına yazdım;
''Jean-Maria Sanchez''
Ve sayfayı çevirip yazmaya başladım.
''Sevgili Bilmem-Kaçıncı-Kez-Tutmaya-Çalıştığım-Günlük,
Öyle diyorum, çünkü öylesin. Yani, senden önce kaç günlük geçti
hayatımdan; biliyor musun?''
Arkamda bir 'kıkırtı' duydum gibi geldi. Yazmayı bıraktım ve arkama dönmeye 'çalıştım'. Çalıştım diyorum, çünkü hareket etmemle kafamı Boreas'ın burnuna geçirmem bir oldu.
'Heey!'
'Aaah!'
Boreas ile aynı anda, farklı şekillerde bağırmıştık. O, burnunun acısı ile bağırırken; benimki hesap soran bir bağırmaydı.
Annem hışımla geriye dönü ve bize kızmya başladı.
'Maria! Kardeşine ne yapıyorsun?! Boreas! Sen de sıkıntıdan ablana sataşmayı bırak!'
Boreas, kendini savunmak için elini burnundan çekti. Keşke çekmeseydi... Ya da... Keşke annemi kan tutmasaydı...
'Boreas! Burnun kanıyor!' Annem böyle bağırınca, babam hemen arkasına döndü. Ben annemin hemen arkasında, cam kenarına yapışmış halde otururken; Boreas babamın arkasında, cam kenarına yapışmış oturuyordu. Kardeşimi görebilmek için iyice geriye doğru döndü.
'Maria! Ayağının yanındaki torbada mendil olacaktı. Hayır, sağ ayağın!'
Boreas şok içinde bağırdı.
'Baba! Arabayı kim kullanıyor?!!'
Annem kafasını çevirdi ve yola baktı. Ardından, bağırdı.
'Edgar!!!'
Her şey başından beri yanlış gidiyordu. Bunu fark etmeliydim. Ama, devamının daha yanlış gideceğini tabii ki bilemezdim.
Hani, çok sevdiğiniz bir film olur ya; tekrar tekrar izlersiniz. Aynı öyle. Hele de bundan sonrası... Tek fark, benim bunu sevmemem. Bu, her gece izlediğim bir korku filmi gibi...
Babamın öne dönmesiyle iki tekli koltuk arasından yola baktım. Bir tır, yan yoldan, otobana çıkmaya çalışıyordu ve tesadüfe bakın ki, en soldaki şeritten gidiyorduk. Saatte 180 ile giden arabamızı sağa çekmeye çalışan babam bunda başarılı oluyor gibiydi. Ama araba, dönmeye başladı. Kendi etrafında.
Arabamız, daireler çizerek tıra yaklaşıyordu. Babam frene basıyordu ama bu da bir işe yaramıyordu. Frenler tutmuyordu. Döne döne tıra çarpacaktık ve eğer böyle giderse, hepimiz ölecektik.
Babam, gaza bastı. Bunun neden yaptı bilmiyorum. Duramazsak gideriz, diye falan düşündü herhalde. Ama bir yere gidemeyiz işte!
Arabamız tıra çapraz bir şekilde çarptı. Ön sol köşesiyle.. Yani, babamın olduğu taraf. Ama bununla da kalmadı. Tır, arabayı altına alıyordu.
Sonra annemin olduğu taraf girdi tıtın altına.
Annemin de babamın da hiç sesleri çıkmamıştı...
Boreas, elime yapıştı ve nemli gözlerini gözlerime sabitledi. Ağzından mırıltı şeklinde bir 'Abla...' çıktı. Elini sıktım. Sıra onun olduğu yere gelmişti. Kardeşimin narin bedeni arabayla birlikte tırın altına girerken o, elimi daha çok sıktı.
Ve ölmeden önce son kez adımı duydum.
''Maria!!''
Ve araba, onu da tırın altına attıktan sonra, o şekilde durdu...