- Anestezi. demiş ki:
- Desene birbirimize hiç benzemiyoruz.
Bende çok tembelimdir.
Garfield gibi geceleri rahat uyumak için gündüzleri dinleniyorum.
aslında pek benzemediğimiz söylenemez.
ben de günümün çoğunu garfield gibi geçiririm
ama bir işe başladım mı basarım gaza çabucak bitiririm.
işte o zaman annem yavaşlamamı söyler
yoksa annem tarafından ismim
robot damla ya çıkmıştır...
ama hikayemi uzatamamam babamın zoruyla oldu.
bu arada bazı şeyleri değiştirdim. (örneğin alexander'ı değiştirdim, annesini ve babasını da ekledim. ve bölüme bir resim daha...)3. bölümü de eklemek istiyorum...
ama diğer bölümler 2. ve 3. bölüm gibi kısa sürede gelemeyebilirler.
bazı arkadaşlarımızı kırmayalım...
III. BÖLÜM: İLİŞKİMİZ DEVAM EDİYOR Ertesi gün kendimi daha bir başka hissediyordum. Yerimde duramıyordum. O kadar neşeliydim ki anlatamam. Önce elimi yüzümü yıkamaya gittim. Sonra ağzımı sulandıracak nefis bir kahvaltı hazırladım. Mis gibi kokan kızarmış ekmek kokusu bütün evimi kaplamıştı. Alexander’da benimle uyuduğu için onu uyandırmaya gittim. Öyle güzel uyuyordu ki onu uyandırmaya kıyamadım. Ama uyanması lazımdı.
— Hadi seni uykucu! Kalk artık!
— 5 dakika daha. Lütfen Merry.
— Olmaz. Sonra okula geç kalacağız.
— Okul… Geç kalmak? Ay! Ben okulu tamamen unutmuşum.
dedi ve yataktan öyle hızlı kalktı ki sandalyemin üzerindeki kıyafetleri yere düştü. Aceleyle üstünü giyindi ve elini yüzünü yıkamaya gitti. Alexander ve ben eski halimize dönmüştük. Ama ben hala dün gecekilere inanamıyordum. Ben de bir vampirdim. Artık Alexander bana
terk etmekten falan söz etmezdi. Eğer böyle bir şeyi deneyecek olursa ben ona n’apacağımı iyi bilirdim. Yemeğe oturduk. Güzelce kahvaltımızı yaptıktan sonra odamdan gelen gürültüyü duyduk. Lizzy yine pencereden içeri atlamış aşağıya iniyordu. Bi’kerede insanmış gibi davranıp zili çalsa-:)ilk defa pencereden girmişti.- olmuyor sanki. Alexander’a yeni ütülenmiş elbise getirmişti.
— Bu elbiselerle okula gidemezsin. Al! Kendine biraz çeki düzen ver.
Alexander’a elbiseleri verdikten sonra kolumdan çekiştirerek beni odama çıkardı. Alexander banyoda giyinecekti.
— Hadi bakalım. Sen de bir vampir olduğuna göre tarzını ve davranışlarını biraz değiştirelim. İşe kıyafetlerinden başlayalım.
dedi ve dolabımda ne kadar elbise varsa hepsini yatağıma yığdı. Bunları geri toplamam zor olacaktı. En azından ben öyle sanıyordum. Jet gibi hızlı olduğumu unutmuşum. İnsanlık hali işte. Ben ne dedim şimdi? İnsanlık hali mi dedim? Vampirlik hali desem daha uygun olmaz mı
? Lizzy kıyafetlerimi benim tarzıma ve renklerin uyumuna göre ayrı askılara ayırmaya başlamıştı bile. Bugün hava her zamankinden biraz daha sıcaktı ve güneşliydi. Bu yüzden lacivert renkli, kareli askılımı giyecektim.
Bu seçimi Lizzy yapmıştı. Renkleri ayırmada çok usta olmalıydı. 5 dakika içinde bütün dolabımı düzene sokmuştu. Askılarım tamamen birbiriyle uyumlu renk ve kıyafetlerle dolmuştu. Saçımı Lizzy yapmıştı. Gerçekten güzel topuz yapıyormuş. Alexander’da hazır olduktan sonra mor topuklularımı giydim.
Lizzy sağ olsun çok güzel olmuştum. Çok yardımı dokundu. Hep beraber pencerenin önüne gittik. Önce Alexander ve Lizzy atladı. Arkalarından bakarken gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Ama içindeki ses ‘atla!’ diyordu. Aşağıya doğru uzandım ve kendimi yere iki ayağım üzerine çömelmiş buldum.
— Wow.
Bunu söylemekten kendimi alamamıştım. Gerçekten süper bi’duyguymuş. Alexander
— Okula kadar yarışalım mı?
dedi gülümseyerek. Kendimi bu zevkten alamayacağım için
— Süper olur!
dedim gülerek.
— Lizzy sen de var mısın yarışa, yoksa arabayla mı geleceksin?
— Siz kafanıza göre takılın. Ben arabayla geleceğim. Bi’kaç işim var zaten.
— Tamam.
— Nesine yarışıyoruz?
— Sen söyle.
— Hım… eğer ben kazanırsam herkesin önünde diz çöküp beni sevdiğini söyleyeceksin.
dedim kahkahalara boğularak. Alexander’da haince gülümseyerek bana bakmıştı.
— Eğer ben kazanırsam sen de beni bütün okulun önünde öpeceksin. Dudaktan.
— Hayır!
— Hani itiraz etmeyecektik.
— Tamam.
dedim somurtarak.
— Üç… İki… Bir… Başla!
Koşmaya başlamıştık bile. Üniversitenin patikası bizim evin önünde son buluyordu.
Zaten buradan Alexander ve benim dışımda kimse geçmezdi. Bu yüzden bizi kimse görmezdi. Yani hiçbir tehlike yoktu. İlk ben varmıştım okula. Yani bu denli hızlıydım ha? Daha bi’dakika bile geçmeden Alexander o asık suratıyla beraber geldi. Bense gülmeye başladım. El ele tutuşarak üniversitenin bahçesinden içeri girdik. Alexander’a manalı bir şekilde bakmaya başladım. Biraz da beklenti vardı bakışlarımda.
— Ee! Seni bekliyorum.
— Tamam ya! Aslında senin beni öpmeni istiyordum ama sen kazandın ne yapalım. Of!
dedi ve bana arkasını dönüp arkadaşlara doğru bağırmaya başladı.
— Hey! Arkadaşlar! Bi’bakar mısınız? Sizin yanınızda söylemek istediğim çok önemli bi’şey var.
Gülümseyerek yere diz çöktü.
— Arkadaşlar! Ben… Ben Merry’i canımdan bile daha çok seviyorum. Hepiniz buna
şahitsiniz. Değil mi?
Bahçeden gülüşmeler, uğultular yükselmeye başlamıştı. Alexander biraz sıkılmıştı. Sonra onlara aldırış etmeden yürümeye devam ettik. Hemen arkamızdan Lizzy, Angela, Diana ve Alexa geldi. Demek Lizzy diğerlerini almak için arabaya binmişti. Alexander’a eğilip sordum.
— Alexander!
— Efendim aşkım?
— Lizzy’nin arkadaşları da vampir mi?
Sormaz olaydım. Bana bi’bakış fırlattı.
— Tabi ki de hayır! Sadece Liz, annem, babam, SEN ve ben, başkası yok! Ne bileyim, yani birilerine dayanamayıp saldırabilirsin. Bu senin için normaldir. Biz alışığız, ama ya sen?
— Anlıyorum. Peki, daha dikkatli olurum.
Gerçekten de dayanamıyordum. Her zaman güler yüzlü olan ben şimdi insan kokusunu aldıkça güler yüzlülüğümü kaybetmeye başlıyordum. Yüzümde bana –gerçek anlamda- acı veren bir gülümseme vardı. Bir zamanlar Alexander’da da olduğu gibi. Onun halini şimdi
anlıyordum. Alexander yanıma geldi.
— Dayanamıyorum!
diye bağırdım. Etrafımda kurban arıyordum. Ama olmuyordu. Hepsi ya en sevdiğim arkadaşımdı ya da öğretmenlerimden biriydi. Alexander kolumu tutarken bayılacakmış gibi bir sesle
— Götür beni buradan! Lütfen…
dedim. Alexander’la beraber ormana gittik.
- Spoiler:
Etrafıma deli gibi bakıyordum. Alexander yine ortalıkta yoktu. Ay! Delirmek üzereydim. Alexander’ı aramaya başladım. Koca ormanı tavaf ettikten sonra Alexander’ı bulmayı başardım. Meğer bana yatışmam için ceylan avlamış.
— Şimdilik bununla idare et. Akşama hep beraber buraya geleceğiz. Avlanacağız.
— Olur.
Elim, ağzım, burnum, her yerim kan olmuştu. Alexander gülmeye başlamıştı. Çünkü çok komik olmuştum. Yemek yememe rağmen hiçbir şey benim için kanın yerini tutamazdı. Hele birde insan kanı!?! Gerçi daha düne kadar ben de bir insandım ama artık bir vampirim. Dayanamıyordum. Alexander beni bir göledin yanına götürdü. Beraber suyun içine atladık. Atlayış o atlayış. Bir daha çıkmak bilmedik. Su o kadar güzeldi ki… Bende bir güzel temizlenmiş oldum. Öğleye doğru sudan çıkabildik. Kurulanmamıza bile gerek yoktu. Direkt patikadan geçerek bahçeye girdik. Biraz rahatlamıştım. Zil biz gelir gelmez çalmıştı. Biz de derse girdik. Zaten ilk ders bugün geç başlıyordu. Bu yüzden tam zamanında gelmiştik. Hiçbir dersi de kaçırmamış olduk. Beraber –el ele- sınıfa girdik. En ön sıra boştu. Oraya oturduk. Hemen arkamızdan da bizimkiler girdi. Aradan daha 1–2 dakika bile geçmeden Bay Filliep kapıdan içeri girdi.
— Arkadaşlar, bugün ders işlemeyeceğiz!
dedi. Herkes
— Oley!
diye bağırdı. Ama bir gariplik vardı. Bay Filliep kolay kolay ders işlememezlik yapmazdı. Sordum
— Bay Filliep, neden ders işlemeyeceğiz?
— Çünkü yazılı yoklama var da ondan. Kaldırın kitaplarınızı, defterlerinizi! Kâğıt ve kalem çıkarın! Tahtadaki soruları cevaplayacaksınız!
Sınıftan uğultular yükseldi. Her ağızdan bir ses çıkıyordu. Bay Filliep soruları yazmaya başlamıştı bile. En kolay soruları yazmıştı. Alexander’la göz göze geldik. Gülmemek için kendimizi zor tutmuştuk. Hoca galiba sınıfları karıştırmıştı. Geçen senenin sorularıydı bunlar. Bir üniversite sonlu için gayet kolaydı. Soruları yazıp yanıtlamaya başladım. İlk ben bitirmiştim. Hemen benim artımdan Geneca, Alexander, Lizzy ve Diana bitirmişti. Alexander’a dönüp
— Nasıl geçti?
diye sordum.
— Yıllardır sorulan aynı sorular işte.
— Ah! Unutmuşum. Nede olsa sen bir vampirdin. Kaç sene lise okumuştun sen?
— Saymakla bitmez ama 40 kez mezun oldum. Bu da benim 40. üniversite okuyuşum. Bir ara bize gel de sana mezuniyet keplerimizi göstereyim.
— Çok mu var?
— Hem de nasıl. Lizzy’le beraber koleksiyon yapıyoruz. Acaba... Şey… Seninle mezun olduktan sonra…
Lafını bitiremeden zil çalmıştı.
— Herkes kâğıdını versin! Verenler de dışarı çıksın!
Alexander’la dışarı çıktık.
— Ee! Ne diyecektin?
— Şey… Neyse boş ver. Daha sonra da söyleyebilirim.
— Yine benden bi’şeyler saklıyorsun Alexander!
— Hayır! Hayır! Hiçbir şey saklamıyorum. Sadece söylemek için doğru zaman değil.
— Peki! Öyle olsun! Söylemek için doğru zaman ne zaman? Madem söylemeyeceksin niye başını söyleyip devamını söylemiyorsun?
— Merry! Dur gitme! Merry!
Ben çoktan uzaklaşmıştım. Alexander’da benim arkamdan koşarak geliyordu. Birden önüme çıktı. Ona çarptım. Tabii o beni durdurmayı başarmıştı.
— Dur bi’dakika, sen ağlıyor musun?
— Başka ne yapıyor gibi görünüyorum(!)?
— Ama… Ama neden?
— Sen benden her şeyi saklıyorsun! Eğer saklayacak bi’şeyin olmasa bana böyle davranmazdın!
diye bağırdım. Kendimi tutamamıştım. O da üzgün bir şekilde bana bakıyordu. Tam ağzını açtı ki –belli ki söyleyecekti- zil çaldı. Sınıfa giderken
— Hadi…
— Sana mezun olduktan sonra bir hediyem olacak. Tamam… Söyledim.
— Şimdi beni iyice meraklandırdın. Hiç söylemesen daha iyiydi yani…
— Söylesem bi’dert söylemesem başka bi’dert. Sende karar ver. Söyle dedin ben de söyledim. Gerisini sorma. Sürpriz olacak.
Bu bizim son yılımızdı. Buralarda üniversite 3 yıldı. 2 yılımız su gibi akıp gitmişti zaten. Geriye 1 yıl bile değil 5 ay kalmıştı. Bu 5 ayı da kavgasız geçirsek de kurtulsak. Yani üniversiteden, birbirimizden değil. Neyse, yerlerimize oturduk. Bayan Geonson’ın dersiydi. Elinde tiyatro seçmelerinin sonuçları vardı.
— Derse geçmeden önce geçen hafta yapılan seçmelerin sonucunu açıklamak istiyorum. Hatırladığım kadarıyla bu sınıftan iki grup katılmıştı seçmelere. Ve seçilen çift ‘Alexander Iquado ve Merry Gupta’. Sizi tebrik ederim çocuklar.
— Teşekkür ederiz.
— Şimdi aşağıya inin. Sizi bekliyorlar. Zaten ders işlemeyecektim. 2 hafta önce yapılan biyoloji sınıfının sonucu açıklayıp sonra serbest bırakacaktım.
Sınıftan ‘Oley’, ‘yaşasın’ gibi uğultular yükseliyordu.
— Ha bu arada, ikinizde ‘A’ aldınız.
Biz çifte sevinle aşağıya indik. İçimden ‘bu müjdeli haberlerin sonu gelmeyecek mi?’ diye geçirdim. Alexander tabii ki de beni duymuştu. Ne de olsa onun düşünce okuma yeteneği vardı.
— Hangi müjdeli haberler?
— Sınavın sonucu, seçmelerin sonucu…
— Evet. Gerçektende sonu gelmeyecek gibi.
Tiyatro salonundan içeri girer girmez bizi alkışlayıp tebrik ettiler. Sonra da bizi kostümlerin olduğu yere götürdüler. Hemen çalışmalara başlamamız gerekiyormuş. Çok az zamanımız kalmış. Aceleyle bi’oraya koşuyorduk bi’buraya. Elimiz ayağımız birbirine dolaşmıştı. Bir ara hiç zil çalmayacak zannettim –ama çaldı xD-. Son ders de bitmişti. Günlerden de cumaydı. Cumartesi ve Pazar günü dersimiz de yoktu. Alexander’la sınıfa çıkıp kitaplarımızı aldık ve dolabımıza yerleştirip, Alexander’ın evine gittik. Annesinin ve babasının bu olaydan haberi vardı. Lizzy de onlardan iyi fırça yemişti. Çünkü bize öyle demişti. Annesi bana dönüp –kızgın bir yüz ifadesiyle-
— Ee! Bizden biri olmak nasıl bir duygu?
Ben de sırf ona inat
— Gerçekten de güzel bir duyguymuş. Ama bazı şeylere sabretmek zor.
dedim.
— Alexander sana haber verdi mi?
dedi babası.
— Ormana gitme konusundaysa evet.
— Hadi o zaman ne duruyoruz?
— Avlanmayı biliyor musun?
— Hayır.
— Ben ona öğretirim.
dedi Alexander bana sarılarak. Hep beraber ormana gittik. Lizzy’de bizi ormanda bekliyordu. Yanında da birisi vardı.
— Bu kim?
— Lizzy’nin kocası, Richard.
— Çok yakışıklıymış.
Alexander’ın sinir küpü olduğunu hissedebiliyordum. Onu sakinleştirmek için
— Yapma ama bu dünyada sen benim ilk ve tek YAKIŞIKLI aşkımsın.
dedim. Sakinleştiğini hissetmiştim. Ve içim rahatladı. Sonra hep beraber farklı yönlere dağıldık. Avlandık. Gerçekten çok kolaymış. Alexander ‘eğer avını doğru seçersen ve ona odaklanırsan kolaylıkla yakalarsın.’ demişti. Ben de öyle yapmıştım. İyice tatmin olduktan sonra avlanmayı bıraktım. Üstelik akşam olmuştu. Ben Alexander’la kendi evime, Lizzy annesi ve babasıyla kendi evlerine gitmişti. Richard ise ormanda kalmıştı. Yine Alexander’la beraber uyumuştum. Onun yanında huzurluydum. Artık geri kalan günlerimiz hep böyle geçiyordu. Gündüzleri çekişmeli, akşamları ise beraber uyuyarak geçiriyorduk. Romantik bir şekilde...
KARAKTER TANIMIRICHARD MILLARlizzy'nin kocası. kendisi bir kurt adam. 195 yaşında. siyah şaçlı, kahve gözlü... lizzy'e ve lizzy'nin ailesine inanılmaz derecede bağlı. (arada bir lizzy'le kavga etseler bile.) ormanda yaşıyor...