Karalama Defteri İstediğiniz konu ve düşünceye hitaben, yazdığınız veya yazmak istediğiniz yazılarınızı sunabileceğiniz, yeni dostlar edinebileceğiniz, istediğinizi özgürce söyleyebileceğiniz sanal defteriniz!.. :) |
|
| Kamp Günlüğü 3. Bölüm "Kamp Cristwood" | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
beyzaaa Amatör
Mesaj Sayısı : 6 Kayıt tarihi : 14/06/10 Yaş : 29
| Konu: Kamp Günlüğü 3. Bölüm "Kamp Cristwood" Paz Tem. 18, 2010 4:08 pm | |
| Arkadaşlar bu bu siteye koyacağım ilk hikayem. Karakterleri anlatmayacağım sadece konusunu ve ilk bölümü koyacağım. İyi okumalar. Kamp Günlüğü Summer, yaz tatilini büyükannesiyle geçirmek üzere anne ve babası tarafından California’ya gönderilir. Annesi yazar olduğu için yazdığı kitabına yoğunlaşacaktır. Bu sırada babası da sahip olduğu yayım evini iflasın eşiğinden döndürmeye çalışmaktadır. Bu süre içinde kızlarıyla ilgilenemeyecekleri için onu büyükannesinin yanına göndereceklerdir. Büyükannesinin yaz tatili için planları vardır. Summer’ı, kendinin de onun yaşlarında gitmiş olduğu yaz kampına gönderecektir. Bunu yapmasının ardında özel bir neden olabilir mi? Bunu size söyleyemem ama şunu bilmelisiniz ki, bundan sonra Summer için hiçbir şey aynı olmayacaktır!!! 1.Bölüm “Los Angeles”
Öğle vakti, güneş her zaman olduğu gibi en tepedeydi. Başınızı kaldırıp pamuksu bulutlarla kaplı gökyüzüne baktığınızda, gözlerinizi kamaştıracak kadar da parlak olduğunu fark edebilirdiniz.
Deniz otobüsü yavaşça kıyıya yaklaşırken Summer’ın içini bir korku sardı. Korkuyordu ve endişeliydi. Gitmek istemiyordu. Los Angeles’ta yaşayan büyükannesinin küf kokan evine gitmeyi hiç ama hiç istemiyordu. Çatlak bir bunak olduğunu söylerdi annesi çoğu zaman. Ama şimdi nedense onun yanında kalması gerektiğini düşünüyordu. “İşlerimiz çok yoğun, Summer” diyordu annesi. “Büyükannenle çok iyi vakit geçireceksiniz. Biliyorsun, çok eğlenceli bir kadındır.” Yetişkinler neden çabucak karar değiştiriyorlardı ki?
Umutsuzca anne ve babasına döndü.
“Gitmek zorunda mıyım?”
“Tatlım, bunu defalarca konuştuk. Büyükannen seni görmeyi çok istiyor. Ve bu yazdan daha uygun bir zaman olamaz.”
“Beni başınızdan savmak için bu kadar uğraşacağınız aklıma gelmezdi doğrusu.” Babası Summer’a sarıldı.
“Saçmalama, Summer. İşlerimizin ne kadar yoğun olduğunu biliyorsun. Büyükannenle geçireceğin bir yaz ne kadar zor olabilir ki? Hatta çok eğlenceli olacaktır. Annem harika bir kadındır.”
“Bir de bana sor…” diye mırıldandı Bayan Olson. Summer annesine döndü ve gülümsedi. Bu kısa bakışma sona erince Bayan Olson kızına sarıldı ve onu öptü.
“Otobüs kalkmak üzere tatlım. Hadi artık binmelisin.”
Summer itaatkâr bir tavırla başını salladı ve deniz otobüsüne bindi. Anne ve babasına veda etmenin bu kadar zor olabileceği aklına gelmemişti hiç. Aslında zor bir şey yoktu ki. Sonuçta, bu gerçek bir veda bile değildi. Sadece küçük bir ayrılık. Çok kısa sürecekti. O daha gözünü açıp kapatmadan tekrar onlarla olacaktı. Üzülmemeliydi.
Deniz otobüsü yavaşça kıyıdan ayrılırken, kalbinden de bir parçanın kopup ayrıldığını ve Pasifik okyanusun karanlık sularına gömüldüğünü hissetti. Artık 3 ay boyunca ebeveynleri olmadan bir yaşam sürecekti. Yani büyükannesi dışında. Onu da ebeveyn olarak saymıyordu. Çatlak bir bunağın size ebeveynlik yapacak olması ebeveyniniz olmadığı anlamına gelmez miydi? Yani en azından Summer böyle düşünüyordu.
Valizini arkasında sürüyerek ilerlerken bir anons duydu.
“Sayın yolcularımız, kaptanınız Bill konuşuyor. Yolculuk boyunca yerlerinizden kalkmamanız, telefonlarınızı kapatmanız, sigara içmemeniz ve bunun gibi topluma zararı olan davranışlarda bulunmamanız gerekmektedir. Valizlerinizi A–7 girişine bırakmalısınız. Herkes yerlerine otursun, melekler şehri Los Angeles bizi bekliyor!”
Valizini A–7 denen girişe bırakıp koltuğunu aramaya koyuldu Summer. Sıra sıra uzanan koltukların köşelerindeki numaralara bakarak aralarından ilerliyordu.
“54.55.56…” Arkasındaki ses irkilmesine neden oldu.
“Koltuğunuzu mu arıyordunuz bayan? Yardımcı olabilirim.”
Summer arkasını döndü ve kendinden en az 15 santim uzun gence gözlerini dikti. Buz mavisi gözler de onu süzüyordu zaten.
“Şey, evet ama ben kendim bulabilirim, sağ ol.”
Genç çocuk onun bu inatçılığı hoşuna gitmişçesine kısa sempatik bir kahkaha attı.
“Yine de yardım etmem gerektiğini düşünüyorum. Yani, arkada geçmenizi bekleyen insanların sabredebileceğini sanmıyorum. Affedersiniz ama çok yavaşsınız.”
Summer gencin sol tarafından yana doğru eğilerek arkada bekleyen kalabalığa baktı. Hepsi sinirli ve sabırsız görünüyordu. Tekrar doğruldu.
“Peki, nerdeymiş şu lanet koltuk?”
Genç adam Summer’dan bileti nazikçe aldı.
“Sizin gibi bir bayanın ağzına bu sözler hiç yakışmıyor. Her neyse, yeriniz,65 numara, tam olarak şurada, hemen camın kenarındaki koltuk.”
Summer nezaketten hiç pay almamış gibi bileti çocuğun elinden çekip mırıldandı. “Sağ ol…”
“Önemli değil, bu arada ben Nicholas. Siz de…?”
“Summer…”
“Hey! Artık ilerleyebilir misiniz? Burada ağaç olduk!”
Summer tatlı bir kahkaha eşliğinde konuştu. “Şimdi yolu meşgul eden kimmiş?”
“Şey galiba ben.” dedi Nicholas da gülerek. Sonra daha fazla insanları rahatsız etmemek için ilerlemeye başladılar.
“Koltukların yerini nasıl ezberledin?”
“Hayatın bir deniz otobüsünde sürekli seyahatle geçince ezberleyebiliyorsun.”
“Ne, yani? Burada mı yaşıyorsun?”
“Hayır, anne ve babam ayrıldıklarından beri sürekli Los Angeles’a gidip geliyorum. Yani artık her otobüsü hatırlayabilirim. Mesela bununla ilk gidişimi yapmıştım.”
“Uyduruyorsun…”
“O kadar belli mi?”
“hı… hı…”
“Biraz da siz kendinizden bahsedin. Yani, niye buradasınız? Niye LA’ya gidiyorsunuz?”
“Ahh, hiç sanmıyorum. Bana yabancılarla konuşmamam öğretildi. Ve zaten yerime gelmişim.”
“Hmmm… Demek bu yabancılarla konuşmadığınız haliniz.”
“Benimle uğraşmayı bırak tamam mı? Koltuğumu bulduğun için sağ ol ama şimdi herkes kendi yerine gitmeli. Görüşürüz! Ahh, pardon, görüşmeyiz demek istedim.”
“Peki, Bayan İnatçı. Kendinize iyi bakın”
“İsmim Summer ve emin ol bakacağım.”
“Kuşkum yok.” dedi Nicholas ve kendi yerine gitti.
Summer yerine oturdu ve çantasındaki dergiyi çıkardı. Uzun, gerçekten uzun bir yaz olacaktı…
* * *
En son beyzaaa tarafından Salı Tem. 20, 2010 8:38 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi | |
| | | Lavina Amatör
Mesaj Sayısı : 63 Kayıt tarihi : 12/06/10 Yaş : 27 Nerden : İstanbul
| Konu: Geri: Kamp Günlüğü 3. Bölüm "Kamp Cristwood" Paz Tem. 18, 2010 5:54 pm | |
| Heheh bayan inatçı bunu sevdim xD Yineee her zamanki sen güzel güzel güzel | |
| | | AdelTime* Profesyonel
Mesaj Sayısı : 374 Kayıt tarihi : 13/06/10 Yaş : 29 Nerden : İstanbul
| | | | beyzaaa Amatör
Mesaj Sayısı : 6 Kayıt tarihi : 14/06/10 Yaş : 29
| Konu: Kam Günlüğü-2. Bölüm "Bir Yaz Kampı Mı?" Paz Tem. 18, 2010 9:43 pm | |
| 2.Bölüm “Bir yaz kampı mı?” Deniz otobüsü Los Angeles kıyılarına yaklaştıkça şehrin tüm gürültüsü de içeri doluyordu. Summer müzik çalarını kapatıp ayağa kalktı. Çıkış kapısından dışarı çıkan insan kalabalığına bakarken Nicholas’ı fark etti. O boyla fark etmemek imkânsızdı zaten. Valizini tek eliyle tutuyordu. Diğer eliyle de önüne gelen perçemini geriye attı. Sıcak onu da bunaltmış olmalıydı. Summer ona bakarken bir anda arkasını döndü ve göz göze geldiler. Nicholas gülümsedi ve başıyla selamladı. Summer ise ona dil çıkararak karşılık verdi. Biraz garip bir durumdu bu. Nicholas sanki birinin onu gözlediğini fark etmişçesine aniden arkasını dönmüştü. “Garip” diye düşündü Summer. “Şaşırtıcı derecede garip”
Kalabalığa karışıp deniz otobüsünden indi. Liman çok kalabalıktı. Büyükannesini seçmeye çalıştı. İşte ordaydı. Delicesine el sallıyordu ona. Ne kadar da utanç verici! Hem de Los Angeles gibi bir yerde. Yanına gidene kadar onu tanımıyormuş gibi davranmaya karar verdi.
“Summer! Tatlım, buradayım! ”
Ah bir de bu eksikti! Tamam, en azından kimse adının Summer olduğunu bilmiyordu. Yani, bir kişi hariç.
“Galiba şu bayan size sesleniyor.” Yine arkasındaki o tanıdık ses irkilmesine neden olmuştu.
“İnsanların arkasından sinsice yaklaşıp onları korkutmak çok mu hoşuna gidiyor?”
“Niyetim bu değildi. Rahatsız ettiysem özür dilerim.”
“Bak, Nicholas’tı değil mi?”
“Aslında Nick diyebilirsiniz.”
“Ne fark eder ki? Nasıl olsa seni bir daha görmeyeceğim. Şimdi ilk olarak bana siz diye hitap etmeyi kes. İkincisi de…”
“Summer! ”
Büyükannesinin çığlıkları sözünün kesilmesine neden olmuştu. Summer gözlerini devirdi ve uzaklaştı. Nick arkasından seslendi.
“Güle güle! Büyükannenize selam söyleyin!”
Summer cevap vermeden ilerledi. Nick az önce büyükanneniz mi demişti? İyi de Summer o kadının büyükannesi olduğunu söylememişti ki. Herhalde tahmin etmişti.
Büyükannesinin yanına gelince her zamanki gibi sıkıca kucaklaştılar. Summer’ın nefret ettiği bu kucaklaşmanın ardından büyükannesi onu antika denebilecek kadar eski, pembe arabasına bindirdi. Rezalet!
Biraz ilerlemişlerdi ki Büyükannesi konuştu.
“Bu yaz çok eğleneceksin Summer! İyi ki geldin!”
“Gelmemiş olmayı dilerdim…” diye mırıldandı Summer. Neyse ki büyükannesi duymamıştı. “Yaz için harika planlarım var!”
“Yoksa bahçeni mi temizleyeceğiz?”
“Bu da güzel olabilirdi ama hayır, çok daha hoşuna gidecek bir planım var!”
“Neymiş?”
“Sürpriz…” Eve vardıklarında güneş batmak üzereydi. Summer valizini bagajdan aldı ve arkasından sürüyerek küf kokulu eve ilerledi. Büyükannesi de hemen koşup kapıyı açtı. Onun bu kadar heyecanlı olmasına anlam veremiyordu Summer. Gerçekten çatlak bir kadındı.
“Odanı biliyorsun tatlım. Üst katta soldan ikinci. Sen yerleşirken ben de akşam yemeğimizi hazırlayayım. Sonra da şu sürprizi konuşabiliriz.”
“Peki.”
Summer üst kata çıktı ve soldan ikinci odanın kapısını araladı. Büyükannesine ne zaman gelse hep bu odada kalırdı. Evin küf kokmayan tek yeri burasıydı ona göre. İçeri girdi. En son bıraktığında nasılsa öyle duruyordu odası. Renkli taş koleksiyonu yatağındaydı. Arkadaşlarıyla çekildiği fotoğraflar çerçevelenmiş şekilde komidinin üzerinde duruyordu. Bir tanesini aldı ve inceledi. En son üç yıl önce geldiğinde çok sevdiği arkadaşı Julia’yla çekilmişti bu resmi. Kendi kendine gülümsedi. Acaba Julia hâlâ buralarda mıydı? Uzun zamandır görüşemiyorlardı.
Eşyalarını dolabına yerleştirdikten sonra alt kata indi. Büyükannesi yemeği hazırlamıştı. Onu görünce sırıttı. Summer da zoraki bir gülümsemeyle karşılık verdi. Lavaboya gidip ellerini yıkadıktan sonra masaya oturdu. Büyükannesi çok mutlu görünüyordu.
“Büyükanne, artık seni bu kadar mutlu eden sürprizi söyleyecek misin?”
“Ah, tabii ki. Ama önce bir şeyden emin olmalıyım.”
“Neyden?”
Büyükannesi elini kaldırırken yanda ki sürahiye çarptı ve tam düşecekken Summer elini uzatıp yakaladı. Ahh, sakar kadın! Az kalsın her tarafı mahvedecekti.
“Ah, affedersin tatlım.”
“Önemli değil büyükanne, yakaladım.”
“Evet, reflekslerin çok hızlı. Hem de çok hızlı.”
“Şey… Sağ ol.”
“Evet düşünüyorum da, artık sana sürprizi söyleme vakti geldi.”
“Hani emin olman gereken bir şey vardı.”
“Emin oldum zaten.”
“Peki.” dedi Summer kuşkuyla.
“Tamam, söylüyorum. Sürprizim bir yaz kampıydı. Bu yaz seni bir yaz kampına göndereceğim.”
“NE! Bir yaz kampı mı?”
“Evet tatlım. Harika bir kamp, bayılacaksın.”
“Yok, sağ ol. Ben almayayım.”
“Üzgünüm, kaydını yaptırdım bile. Gitmek zorundasın.”
“Sende mi beni başından savmaya çalışıyorsun? Annem ve babam gibi.”
“Saçmalama Summer! Ben de senin yaşındayken bu kampa gittim. Orada harika arkadaşlar edindim. Hatta büyükbabanla orda tanışmıştık. Oraya bayılacaksın, eminim. Tam sana göre bir yer.”
“Ben… İstemiyorum.”
“Lütfen tatlım. Gidelim, beğenmezsen geri döneriz.”
“Ama…”
“Julia’yı hatırlıyor musun? İşte o da gelecek.”
“Julia mı?”
“Evet!”
“Peki, sanırım biraz düşünebilirim.”
“Tamam, acele etme. Daha kampın başlamasına iki gün var.”
“İki gün mü? Ama ben bu kadar kısa süre de hazır olamam. Yani alışveriş yapmalıyım.”
“Tamam, yarın alışverişe gidebiliriz.”
“Sonra, bu yaz nelerin moda olduğunu da öğrenmeliyim.”
“Zaten alışverişe gittiğimizde öğrenirsin.”
“Ama…”
“Summer, daha fazla bahane uydurmaya çalışma. 2 gün hazırlanman için yeterince uzun bir süre. Hatta işimiz bittiğinde bana araba da bahsettiğin şu bahçe temizleme işini yapacak kadar zamanımız bile kalacaktır.”
“Bir şey mi dedin, pardon?” dedi Summer tabağını mutfağa götürürken.
“Diyorum ki, bahçe…” Summer büyükannesinin sözünü kesti.
“Ah, nasıl da unuttum. Taş koleksiyonumu düzenleyecektim. Ben yukarı çıkıyorum.”
“Summer”
“Seni duyamıyorum büyükanne…” diye seslendi Summer gözden kaybolmadan önce. En iyisi bir daha ağzını açmamaktı. Sonra üzerine sorumluluk alıyordu. Yabani otlarla dolu bir bahçeyi temizlemek gibi…
* * * | |
| | | ~//Pandora Dublör
Mesaj Sayısı : 260 Kayıt tarihi : 13/06/10 Yaş : 27 Nerden : Ankara
| Konu: Geri: Kamp Günlüğü 3. Bölüm "Kamp Cristwood" Ptsi Tem. 19, 2010 9:01 am | |
| Yeni okuyucu... Hikayeni çok beğendim ve konusu hoşuma gitti. Ellerine sağlık. Yeni bölümünü bekliyorum. İlk Yorum:) | |
| | | Anestezi. Yardımcı Yönetmen
Mesaj Sayısı : 533 Kayıt tarihi : 17/06/10 Yaş : 28 Nerden : David Tennant, Love, (:
| Konu: Geri: Kamp Günlüğü 3. Bölüm "Kamp Cristwood" Ptsi Tem. 19, 2010 10:23 am | |
| Öncelikle sitemize hoşgeldin Beyza. Hikayene gelirsek güzel başlamışsın okuyunca kapsamlı bir yorum yapacağım. | |
| | | AdelTime* Profesyonel
Mesaj Sayısı : 374 Kayıt tarihi : 13/06/10 Yaş : 29 Nerden : İstanbul
| Konu: Geri: Kamp Günlüğü 3. Bölüm "Kamp Cristwood" Salı Tem. 20, 2010 6:31 pm | |
| Anlatım tarzın çok hoşuma gidiyor sürükleyici yaa bölümü beğendim canım ellerine sağlık | |
| | | beyzaaa Amatör
Mesaj Sayısı : 6 Kayıt tarihi : 14/06/10 Yaş : 29
| Konu: Geri: Kamp Günlüğü 3. Bölüm "Kamp Cristwood" Salı Tem. 20, 2010 8:36 pm | |
| Beğenmene çok sevindim Halecim Teşekkürler. Neyse yeni bölümü sıcakken koyayım bari 3.Bölüm “Kamp Cristwood”
“Bu yağmurun duracağını sanmıyorum büyükanne.” dedi başını pencere pervazına yaslamış bir şekilde bahçeyi sırılsıklam eden iri yağmur damlalarını seyreden Summer. Arada bir saatine bakmayı da ihmal etmiyordu. Normalde yarım saat önce kamp için yola çıkmış olmalıydılar ama büyükannesi biraz daha beklemeleri gerektiğini söylemişti. Yağmurun dinebileceğini düşünmüş ama belli ki yanılmıştı. Aksine yağmur daha da şiddetlenmişti. “Keşke yarım saat önce yola çıkmış olsaydık.”
“Summer, kampa gitmeyi bu kadar çok istediğini bilmiyordum.”
“Tabii ki istemiyorum. Sadece Julia’yı göreceğim için heyecanlıyım.”
“Siz ikiniz çok iyi arkadaştınız. Umarım geçen bu 3 yıl aranızı soğutmamıştır.”
“Bilmiyorum.”
“Neyse, bence artık gitmeliyiz. Daha fazla bekleyemeyiz.”
“Ama bu yağmurda yola çıkamayız.”
“Çıkabiliriz. Hadi yukarı çık ve eşyalarını al.”
“Ama büyükanne…”
“Dediğimi yap Summer.”
Summer istemeye istemeye yukarı çıktı. Odasının kapısını aralarken büyükannesinin çatlaklık seviyesini aştığını düşündü. Bir insan bu kadar yağmurlu bir havada evinden çıkmaya cesaret ediyorsa iki seçenek vardır. Ya çok cesurdur, ya da aşırı derece de çatlak. Summer ikinci seçeneğin büyükannesine daha çok uyduğu kanısındaydı.
İçeri girdi. Köşedeki valizini aldı. İçini boşaltmaya fırsatı bile olmamıştı. Büyükannesi şu saçma sapan kamp işini ortaya atmamış olsaydı her şey daha iyi olabilirdi. Tam çıkacakken gözü komidinin üzerindeki fotoğrafa çarptı. İşte kampı güzel kılabilecek tek şey buydu. Julia olmasa oraya hayatta gitmezdi. Merak ediyordu acaba onu hatırlayacak mıydı? Yani, çok uzun zaman olmuştu ve bu zaman içerisinde çok değişmişti Summer. Boyu uzamış ve vücudundaki kadınsı hatlar iyice belirginleşmişti. Büyümüştü. Gerçi yine eskisi gibi keçi inadı vardı onda ama yine de onu hatırlamamasından korkuyordu. Ya da daha kötüsü, onu hatırlasa bile tekrar arkadaş olmak istemeyebilirdi. Yakın arkadaşınızdan 3 yıl haber almazsanız siz de ondan soğursunuz değil mi? Summer Julia’dan soğumuş değildi. Sadece uzun süre görüşememişlerdi ve birbirlerini ne kadar çok sevdiklerini unutmuşlardı.
Komidinin üzerinden fotoğrafı alıp hızla aşağıya indi. Büyükannesinin uzattığı yağmurluğu giydi ve dışarı çıktılar. Gerçekten yağmur çok şiddetliydi. Arabaya kadar koşturdular. Summer’ın kot pantolonunun dar paçaları sırılsıklam olmuştu. Büyükannesinin de eteğinin uçları ıslanmıştı. Arabaya bindiler. 4. denemede araba çalışmıştı ve kampa doğru yol almaya başladılar. Summer başını araba camına dayadı ve yağmuru izledi. Küçüklüğünden beri çok severdi yağmuru. Gökyüzünden özgürce düşer, istediği yeri ıslatır, kimseye bağlı kalmazdı. Tek kötü tarafı vardı o da, en fazla birkaç saniye olan ömrüydü. Yine de, kendinden sonrakilerin yolundan gideceğini bilmesi onu huzurlu bir ölüme kavuşturuyor olmalıydı. Yaklaşık yarım saat sonra gelmişlerdi. Geniş bayırın üzerinde birkaç kulübe vardı. En önlerinde ise yüksek ahşap bir kemer girişin oradan olduğunu gösteriyordu.
“Kamp Cristwood’a hoş geldiniz!”
Kemerin üzerine kazınmış bu yazı da yağmurdan nasibini almıştı. Her taraf en az Summer’ın paçaları kadar ıslaktı. Gözlerini kısıp ileriye, kampa baktı Summer. Tam kemerin altında, girişte, elinde siyah şemsiyesiyle bir kadın duruyordu. Büyükannesi elini Summer’ın omzuna koydu ve beraber bayıra doğru ilerlediler.
“O kadın kim Büyükanne?” diye sordu Summer merakla.
“Bayan Roberts. Buranın müdiresi. Sen kamptayken her şeyle o ilgilenecek. Yarışmaları, oyunları, gezileri, programları o yönetecek. Aynı zamanda çok yakın bir arkadaşımdır.”
Kemere yaklaştılar ve Bayan Roberts Summer’ın büyükannesine gülümsedi.
“Patricia!”
İki kadın sarıldılar ve Büyükannesi Summer’ı tanıttı.
“Ella, bu torunum Summer. Konuştuğumuz gibi o da bu yaz burada.”
“Harika! Merhaba Summer. İstersen hemen içeri geç. Bu gün yağmurlu olduğu için seni henüz bir kulübeye yerleştiremeyeceğiz. Ama eminim Evolinialar seni ağırlamaktan memnun kalacaklardır. Şu anda senin gibi yeni gelen herkes orada.” Bayan Roberts Summer’ın büyükannesine döndü ve devam etti. “Sadece 5 kişi Patricia. Bu yıl sadece 5 yeni kişi geldi. Gittikçe azalıyor.”
“Ve nedenini de biliyoruz değil mi?”
“Büyükanne, neden şifreli konuşuyorsunuz? Ben de ne olduğunu bilmek istiyorum.”
“Yakında neler olduğunu öğrenirsin.”
“Evet, artık büyükannenle vedalaşmalısın. Seni Evoliniaların kulübesine bırakacağım. Bu geceyi orada geçireceksin.”
“Peki.”
Summer büyükannesine sarıldıktan sonra kulübelere ilerleyen Bayan Roberts’ı izledi. Yapı olarak birbirinin aynısı olan üç kulübe büyük ararlıklarla kemere bakan hilal şeklinde dizilmişti. En soldaki, sarımsı bir ahşaptan yapılmıştı. Kapısında çeşitli formüller vardı. Fizik, kimya, geometri ve matematik formülleri… Ah ne kadar da iç karartıcı bir sahne… Ortadaki kulübe koyu renk ahşaptan yapılmıştı. Çok havalı duruyordu. Son derce simetrikti ve insana garip bir tehlike kokusu salıyordu. En sağdaki kulübe ise beyaz denebilecek kadar açık renk ahşaptandı. Her tarafından zarafet akıyordu. Tertemiz ve özenliydi. Sanki özenerek yapılmış gibiydi. Bayan Roberts bu zarif kulübeye yöneldi. Kapısına geldiğinde Summer’a döndü ve ona eliyle gelmesini işaret etti. Summer biraz çekinerek ilerledi.
“Summer, burada kalacaksın canım. Sakın fazla yerleşme çünkü henüz hangi kulübede kalacağın belli değil. Evolinialar çok misafirperver oldukları için seni ve senin gibi yeni gelenleri bu gece ağırlamayı kabul ettiler.”
“Affedersiniz ama bu “Evolinia” tam olarak ne oluyor?”
“Bu kulübenin adı. Evolinialar da burada kalanlara verilen isim. Her kulübenin bir ismi vardır. Mesela şu ortadaki Grethlatherins ve soldaki de Sinialanurd. Yakında sende birinden olacaksın.”
Bayan Roberts beyaz kulübenin -Evolinia’nın- kapısını tıklattı. Birkaç saniye sonra kapıyı güler yüzlü bir kız açtı.
“Yeni biri daha mı? Bu harika! İyi ki yeterli yatağımız var.”
“Evet, Candice. Bak bu Summer. Size teşekkür etmek istiyorum. Onları bu gece ağırlamayı kabul etmeniz çok kibar bir davranış.”
“Bizim için hiç önemli değil Bayan Roberts. Hadi gel Summer sana yatağını göstereyim.” Summer içeri girdi. Geniş, ferah bir kulübeydi burası. Özenle dizilmiş on ranza yine özenle düzenlenmişti. Candice kapıyı kapatıp Summer’ın yanına geldi.
“Şimdi senin gibi bir gece kalacak arkadaşlarımızı şu köşedeki ranzalarda ağırlıyoruz. Bak orada birkaç kişi var. Diğer ranzalardakiler de burada devamlı olarak kalanlar. Yani bizim tayfa. Umarım aranızdan biri de bize katılır. Neyse, şu yatakta kalabilirsin.”
“Teşekkürler.”
“Hiç önemli değil.”
Summer ona gösterilen yatağa oturdu. Çevresindekileri incelemeye fırsatı olmamıştı çünkü o anda biri onun ismini haykırmıştı.
“SUMMER!”
Arkasını döndü ve dönmesiyle birlikte biri boynuna atladı. Geri çekildiğinde bunun biricik arkadaşı Julia olduğunu gördü.
“Julia!”
“Summer, çok değişmişsin. Tamamen bir genç kız olmuşsun.”
“Sende Julia. Sen de çok farklı görünüyorsun.”
“Evet, biliyorum. 3 yıl içinde bu kadar değişmemiz normal. Ama sen çok uzamışsın. 12 yaşında ikimizde aynı boydaydık. Şimdi açık ara benden uzunsun.”
“Evet, o zamanlar çok kısaydım.”
“Ayıp olmuyor mu?” dedi Julia da gülerek.
“Ah, hayır yani onu demek istemedim.”
Bir süre gülüştüler. Sonra Julia devam etti.
“Buraya geleceğini biliyordum ama seni bu kadar özlediğim aklıma gelmemişti.”
“Bende seni çok özlemişim.”
“Daha önce mesela geçen yaz gelseydik derdim ama sadece 15 yaş ve üstünün katıldığı bir kamp bu.”
“Hmm, bilmiyordum.”
“Her neyse, gel seni kuzenimle tanıştırayım. Benim buradaki ilk senem ama onun 3. senesi. Bu kulübenin tayfası. Hey N, buraya gelsene!”
“Ne oldu Julia? Teyzeme sana bebek bakıcılığı yapacağıma dair söz vermedim. Ayrıca…”
Ranzanın arkasından gelen kişi Summer’ı görünce sustu. Summer da onu fark edince şaşkınlıkla gözleri büyüdü. Bu Summer’ın görmek istediği son kişiydi…
* * * | |
| | | Lavina Amatör
Mesaj Sayısı : 63 Kayıt tarihi : 12/06/10 Yaş : 27 Nerden : İstanbul
| Konu: Geri: Kamp Günlüğü 3. Bölüm "Kamp Cristwood" Salı Tem. 20, 2010 11:49 pm | |
| Nicholas mı yoksaa xD Bölümünü sabırsızlıkla bekliyoruum | |
| | | AdelTime* Profesyonel
Mesaj Sayısı : 374 Kayıt tarihi : 13/06/10 Yaş : 29 Nerden : İstanbul
| | | | geçmiş_rüyalarım Amatör
Mesaj Sayısı : 16 Kayıt tarihi : 24/07/10 Yaş : 28 Nerden : İzmir//
| Konu: Geri: Kamp Günlüğü 3. Bölüm "Kamp Cristwood" Çarş. Tem. 28, 2010 1:55 am | |
| | |
| | | | Kamp Günlüğü 3. Bölüm "Kamp Cristwood" | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|