1.Tanrı'nın Adamı ~NEIL DIAMOND-Man Of God
(beğenmezseniz ADRENALINE - MAN OF GOD'ı dinleyebilirsiniz.)C:
I'm a man of God
Ben Tanrı'nın bir adamıyım.
Though I never learned to pray
Gerçeğe rağmen dua öğrendim.
H:
Walked the pathways of the heart
Kalbim yürür tüm yolları.
But if we want to make it through
Ama biz aracılığıyla yapmak istiyorsanız
İnaçlı olmak zorundasın.Eğer zekiyseniz, kazanmışsınız demektir.
Karanlık odada birden bire Castiel belirdi. Saatine bakıp bir iç çekti. Daha sonra da üzerine değiştirmeye koyuldu. Onun için böyle yaşamak çok zordu. Bedenine hala alışamıyordu. İçerisinde bulunduğu adama çok üzülüyordu.
Odaya Abigail girdi.
‘’Hey, Cass nerelerdeydin? Heaven seni bekliyor.’’ dedi gülerek.
Cass hala bu kıza alışamamıştı. Çünkü hisleri öyle kuvvetliydi ki Cass bunu hala algılayamıyordu.
‘’Geliyorum.’’ diyerek kestirip attı. Daha fazla konuşursa yalan söylemek zorunda kalacaktı ve Castiel yalan söylemekten hiç hoşlanmıyordu.
Önlüğünü alıp içeri girdi. Her zaman ki gibi mutfakta bir koşuşturma vardı. Müşteriler servislerini, garsonlarda bu koşuşturmanın bitmesini istiyordu. Cass arkadaşlarının duygularını algıladıkça üzülüyordu. Kimse sabahtan beri dinlenmemişti. Hepsi çok yorgundu. Castiel garsonların bu halini görünce onlara acıdı ve süper güçleriyle beraber işinin bayına geçti.
* * *‘’Bütün patatesler ve köfteler hazır, Abi!’’ diye bağırdı Heaven. Bugün mutfak görevlisi Jonathan gelmediği için mutfakta işleri Heaven yapıyordu ve bu iş onu çok sıkıyordu.
‘’Abigail!’’ diyerek tekrarladı Heaven. Zaten çok yorgundu bir de böyle gecikmeler onu delirtiyordu.
İçeri Castiel girdi.
‘’Ben alabilirim Heaven.’’ dedi. Heaven şaşırmıştı çünkü bu Abi’nin masasınındı.
‘’Cass, bunlar Abi’nin. Senin masalarında müşteri yok mu?’’
‘’Hepsinin siparişi hazır.’’
‘’O zaman neden dinlenmiyorsun?’’
‘’Çünkü ben geç geldim ve arkadaşlarım benim görevimi yaptılar. Sıra bende Heaven.’’ diyerek elindekileri götürdü. Heaven Castiel’in çok çalışkan olduğunu düşünüyordu.
Cass elleri boş geri geldi.
‘’Başka var mı? Bu arada 5 numaraları masa iki tane limonlu gazoz, bir hamburger ve bir diyet salata istiyor.’’ dedi. Cass Heaven’ı şaşırtmaya devam ediyordu.
‘’Bundan Sam’in Cass.’’
‘’Sam bugün gelmedi sanırım. Önemli olan müşterilerin memnun olması değil mi?’’
‘’Bütün bunları nasıl yetiştiriyorsun?’’
‘’Çok kolay oluyor.’’ diyerek gülümsedi Castiel.
Castiel burada neredeyse 5 yıldır çalışıyordu fakat kimse onu tamamen tanıyamamıştı. Hala herkesi şaşırtıyordu. Müşteriler sırf onun için geliyordu buraya.
Heaven artık sinirlenmişti. Çünkü köfteleri yakmıştı. Şimdi baştan çıkarmak zorundaydı. O et türlerinden nefret ederdi. Hatta insanların neden bu kadar tükettiğini de hep merak etmiştir. Hamburger yiyen kişilere genelde ‘Et yiyen mahlûkatlar ülkesinin prensesi’ der ve herkes buna çok güler.
‘’Hey, Alex baya sinirli gibi gözüküyorsun?’’ dedi John. Heaven derin bir iç çekti. Ona bir eşi bir de John Alex derdi. Genelde ikinci ismini çok kullanmazdı.
‘’Seni görmek çok güzel John. Haydi, işinin başına ben biraz dinleneceğim.’’ diyerek önlüğünü çıkardı Heaven. Genelde çabuk yorulmazdı o. Ama bu iş O’na çok sıkıcı geliyordu.
İçeri girdiğinde küçük çaplı bir şok yaşadı. İçerisi huzur doluydu. Herkes sessizce yemeğini yiyordu.
‘’Castiel bunların hepsini sen mi yaptın?’’ dedi Heaven. Abi kenarda dinleniyordu. Sam ise hala ortalıkta yoktu. Heaven dinlendikten sonra bu işe çözüm bulacaktı.
‘’Evet, Heaven sen iyi misin?’’ dedi Castiel yüzünü buruşturarak. Heaven bir sandalye çekti ve oturdu.
‘’Ah, biraz yoruldum o kadar. Dinlendikten sonra sana yardım ederim.’’
‘’Hiç gerek yok. Siz Abigail ile beraber dinlenin. Ben halimden memnunum.’’ dedi Castiel.
Heaven gerçekten yorulmuştu. Castiel buna bir çözüm bulabilirdi ama Heaven anlamadan nasıl yapacağını bilmiyordu.
‘’Sanırım ateşim var.’’ dedi Heaven gülerek. Castiel derin bir iç çekti. Zafer onunlaydı.
‘’Dur, bir bakayım.’’ dedi ve başparmağını Heaven’in anlına koydu. İyi olmasını diledi.
‘’Sanırım yok.’’ dedi Cass. Heaven gözlerini açtı ve silkelendi.
Daha iyiydi.
Kapı açıldı ve içeri Samantha girdi. Heaven Sam’i görünce ‘sonunda’ diye düşündü.
‘’Castiel.’’ dedi Sam sessizce ve dışarı çıktı.
Heaven şaşırmıştı. İlk gününden işte kaytarmıştı ve hiçte umurunda değildi sanki Sam’in. Sanki dünya onun etrafında dönüyordu.
Castiel özür dileyen bakışlarla Samantha’nın peşinden gitti.
‘’Bu da ne böyle?’’ diye düşünmekten alamadı kendini Heaven.
Peşlerinden gitti.
Bahçede konuşuyorlardı. Seslerini duyamıyordu Heaven. Ama duyabildiği bir özellikleri vardı.
Düşüncelerini duyabilirdi.
Kendini Castiel ve Samantha’ya yoğunlaştırdı. Sadece onları ve düşüncelerini düşündü.
Fakat hiçbir şey duyamıyordu. Düşünceleri sadece çok sessiz olan fısıltıdan ibaretti. Kendini biraz daha zorladı. Fakat bu sefer başının içinde çanlar çalmaya başladı. Öyle tiz bir ses duyuyordu ki bu sesten ölebilirdi.
Kendini düşüncelerden uzaklaştırdı.
Bu da neydi böyle? Bu güne kadar kimse de böyle bir şey yaşamamıştı. Zaten bu güne kadar kimsenin düşüncelerini duymaya çalışmamıştı. Hep uzaklaşıyordu insanların düşüncelerinden.
Başına bir ağrı girmişti.
Biraz önceki dinçliği kaybolmuştu.
Hiçbir şey düşünmemek üzeri içeri girmek için yol aldı.
Burnundan sıvı bir şey akmaya başladı. Elini burnuna götürdü.
Burnu kanamaya başlamıştı….
TO BE CONTINUED Arkadaşlar ilk bölümle karşınızdayım. Lütfen iyi veya kötü yorumlarınızı eksik etmeyin.