2. İlk Vahiy ~ P.S : Hailie s Song - EminemS:Why am I here? Am I just wasting my time?
Neden buradayım? Sadece vaktimi boşa mı harcıyorum? H:But then I see my baby, suddenly Im not crazy
Ama sonra bebeğimi görürüm, aniden deli değilim C:This boulder on my shoulder gets heavy and harder to hold,
Omuzlarımdaki bu kaya ağırlaşıyor ve tutması daha zorlaşıyor
Kötülüğün aynası nedir? İyilik. Ahmak değilsen iyiliği seç!
Heaven burun kanamasını gözden geçirdi. Herhalde başına güneş geçmişti. Gökyüzüne baktı ve gözlerini devirdi. Hava bulutluydu? Ayrıca buraya nasıl gelmişti? Umursamayarak cafeye geri döndü.
''Sana daha dikkatli olmalısın demiştim Castiel.'' dedi Samantha. Oldukça sinirliydi. Castiel'in incinmesinden korkuyordu.
''Üzgünüm. Telafi ettim.''
''Hafızasını silerek mi? Ya yapamasaydın!''
''Önemli olan yapabilmem değil mi?'' dedi Castiel.
''Önemli olan O'na bu durumu anlatman. Sıkıldım artık bu oyundan.'' dedi Samantha. Sesini iyice yükseltmişti.
''Kendisinin çözmesini beklemeliyiz.'' dedi Castiel. Sam'in bu tavırlarına karşılık sert bir tepki vermek istemiyordu çünkü. Castiel'in bu sakinliği Samantha'yı daha çok sinirlendirmişti.
''Bu bizi ilgilendirmez!'' diyerek haykırdı.
''Bu seni ilgilendirmez.'' dedi Castiel her hecenin üzerine bastırarak. Sesi yine normaldi. Bağırarak bir yere varamayacağını biliyordu. Ayrıca onun karşısındaki kız kardeşiydi ve böyle davranmak hiç hoşnut değildi. Sam'in buradan gitmesi için soğuk tavrını takınarak sözlerine devam etti.
''Bu benim görevim. Bu benim işim. Senin burada işin yok Samantha! Cennet'e geri dönmelisin.'' diyerek O'nu uyardı.
''Yardım etmek istiyorum.'' dedi Samantha. Aslında böyle bir şey beklemiyordu Castiel'den. O yüzden sözleri hazır değildi ve saçmalama aşamasındaydı.
''Ben yardım istemiyorum.'' dedi Castiel. Samantha daha fazla bir şey yapamazdı. Birden kayboldu. Castiel bir iç çekerek cafeye doğru ilerledi.
* * *Heaven elindeki siparişleri 5 numaralı masaya götürdü. Saat neredeyse 10 olmuştu. Hava kararmıştı ve bir-iki müşteri kalmıştı. Atık o müşterilerin gitmesini ve eve dönebilmeyi istiyordu.
‘'Abigail, Castiel, Hannah isterseniz siz şimdi çıkın. Ben de birazdan kapatırım.'' dedi Heaven.
''Beraber çıkarız Heaven.'' dedi Abi.
''Ben müşterilerle ilgileneceğim Abi, onların gitmesi yarım saati bulur. Bekleyecek misin?'' dedi. Heaven. Abigail kahkaha atmaya başladı.
''Müşteri mi? Ne müşterisi Heaven. Müşteriler yarım saat önce gittiler.'' dedi Castiel. Endişeli gözlerle Heaven'a bakıyordu. Heaven arkasına döndü. Gerçekten de kimse yoktu. Ne yani, o demin 5 numaralı masaya sipariş götürmemiş miydi?
''İyi ama ben şimdi siparişleri götürdüm?''
''Heaven sen neredeyse yarım saat önce siparişleri götürdün ve yarım saattir orada dikiliyorsun.'' dedi Abi gözlerini devirerek.
''Alex deliriyor sanırım.'' dedi John. Abi'nin alaylı bakışları endişe dolmuştu. Heaven onun en yakın arkadaşıydı. Ona bir şey olmasını istemezdi.
''Bugün fazla çalıştın Heaven. Belki de dinlenmelisin.'' dedi Castiel.
‘'Umarım öyledir, eğer başka bir şeyse...'' diyerek düşündü Abi. Arkasından John düşünmeye başladı. ''Bu kızın sorunu ney? Git gide delirmeye başlıyor.'' diyerek düşündü. Hannah da ''Bence sorunları var. Psikoloğa gitmeli.'' diyerek düşündü. Heaven düşünceleri kafasından atamıyordu çünkü şuan buna odaklanacak kadar dinç değildi.
''Sorunum falan yok John. Bana öyle bakma Abi. Deli değilim ben!'' dedi Heaven. Kendisine böyle muamele edilmesine sinir oluyordu.
Castiel Heaven'ın sinirlenmesini istemiyordu çünkü Heaven her sinirlendiğinde bir özelliğini keşfediyordu.
''Düşüncelerimizi rahat bırakacağını söyledin Heaven.'' dedi Abi gözlerini devirerek. Uzun bir sessizlik oldu.
''Her neyse ben çıkıyorum.'' dedi John ve kapıyı çarparak çıktı.
Bu duruma alınmışlardı. Çünkü Heaven'ın yanında rahat düşünemiyorlardı. Fakat suç Heaven'ın değildi ki! Makine değildi ya bu! İstediği zaman açıp kapasın?
Abi hazırlanmaya gitti. Heaven ise söyledikleri için pişman olmuştu. Bundan sonra daha dikkatli olacaktı. Neden Castiel'den bir şeyler duyamadığını anlayamadı? Aslında duymakta istemiyordu. Bir şeyler onu engelliyordu sanki.
''Sanırım bir şey düşünmüyordu.'' diyerek geçiştirdi ve hazırlanmaya koyuldu.
* * *Işıktan gözleri kamaşarak uyandı Heaven. O kadar çok ışık vardı ki nerde olduğunu göremiyordu. Fısıltılar duymaya başladı. Sanki bu fısıltıları daha önce duymuştu? Ve sonrası... Sonrası acıydı! Hemen gardını aldı ve kendi düşüncelerine odaklandı. Ne olduğunu bilmiyordu fakat bu fısıltıları duymaya çalışınca kötü bir şeyler olacağı hissine kapılmıştı. Gözlerini açamıyordu. Eliyle gözlerini kapattı ve bağırmaya başladı.
''Hey! Biri kapatsın şu ışıkları.''
Hiçbir cevap gelmemişti. Sesi bireylere çarpıp yankı olarak geri gelmişti. Kendi sesi kulaklarında çınlıyordu ve bu çok rahatsız ediciydi. O korktuğu şey oldu. Bir tiz ses canlanıverdi. Her neredeyse odayı o ses dolduruyordu ve bir şeyler kırıldı. Gökten bir şey indi. Bu... Bu sanki... Bir melekti!
''Şaka mı yapıyor birisi?'' dedi Heaven. İstemeden ağzından kelimeler dökülüyordu. Gökten inen şey, o kadar güzeldi ki! Heaven, gözlerine inanamıyordu.
''Vay canına.'' dedi. Az önce de söylediğim gibi Heaven istemeden konuşuyordu. Kadın gülümseyerek gözlerini devirdi.
Kadının bu tavrı Heaven'ın gözlerinin irileşmesine neden olmuştu. Tekrar istemeden;
''Ben öldüm mü?'' dedi. Kadın Heaven'a özlemle gülümsedi.
''Hayır, Alexis. Ölmedin ve şuan daha çok canlısın.'' dedi. Biraz önceki sıcak tavrı yok olmuştu. Çünkü yukarıdan uyarı almıştı. Boğazını temizleyerek konuşmaya başladı.
''Tanrı seni bir görev için seçti. Seni istiyor.'' dedi.
‘’Beni mi? Hadi canım!’’ dedi Heaven. Bu sefer elini ağzına götürüp kapattı. Ona ne oluyordu böyle. İstemeden konuşuyordu.
‘’Evet Alexis. Sen seçildin ve söylediklerimizi yapmalısın.’’ dedi. Sesi yine katılaşmıştı. Heaven bu tavır karşısında afallamıştı.
''Ne yapacağım peki?'' dedi Heaven. Ellerine baktı. Ağzı zaten kapalıydı. Neresinden konuşuyordu böyle.
Kadın tekrar gülümsedi.
''Kalbin konuşuyor Alexis. Konuşan ağzın değil kalbin.'' dedi kadın. Heaven kadının güzelliğinden gözlerini alamıyordu. Sanki bu kadın 'öl' dese ölecek gibiydi.
''Durduracaksın.'' dedi ve kadın gözden kayboldu. Bütün o mükemmel ışık ve ses yok oldu. Yerini kıpkırmızı bir boşluk aldı. Kaçıştıran hayvanlar ve insanlar vardı. Bütün bunları görünce içine ürperti girdi. Bu sanki şeydi. Kıyamet...
Heaven olanlara daha fazla bakamıyordu. Birden bir tepe belirdi. Etten bir kuleydi. O kadar iğrenç kokuyordu ki! Heaven bunların insan eti olmamasını diledi. Kulenin ortası boştu. Ortasında arkası dönük, siyah elbiseli ve beline kadar dalgalı siyah saçlı kadın oturuyordu.
Heaven'ın kulağında sesler çınlamaya başladı.
''Durdurmalısın, durduracaksın. Durduracaksın!'' Sesler peş peşe sıralanıyordu. Hiç durmadan, kulaklarında çınlıyorlardı. Kulenin ortasında oturan kadın ellerini havaya kaldırdıkça sesler yükseliyordu.
''Durdurmalısın, durduracaksın. Durduracaksın!''
Heaven ''Durduracağım.'' diye bağırarak uyandı. Öyle bağırmıştı ki eşi bile uyanmıştı. Heaven'ın alnından ecel terleri akıyordu.
''Alex, iyi misin hayatım?'' dedi Charles. Gözleri endişe doluydu. Eşi için endişeleniyordu.
Heaven sesini çıkarmadı. Konuşamıyordu çünkü. Duydukları, gördükleri aklını karıştırmıştı. Her zaman normal olmadığını hissediyordu ama bunu hiç tahmin etmemişti. Aklının ucundan bile geçmemişti.
''Alex, beni korkutuyorsun. Ne oldu?'' dedi Charles tekrar. Sadece korkan Charles değildi. Odanın içinde biri daha vardı. Castiel'di. Ama kimse onu görmüyordu. O sadece olacakları biliyordu ve Heaven'ı kontrol etmeye gelmişti. Heaven için O da endişeleniyordu. Uzun bir sessizlikten sonra Heaven ağzından tek bir kelime döküldü.
''Durdurmalıyım...''
To be continued.