Karalama Defteri İstediğiniz konu ve düşünceye hitaben, yazdığınız veya yazmak istediğiniz yazılarınızı sunabileceğiniz, yeni dostlar edinebileceğiniz, istediğinizi özgürce söyleyebileceğiniz sanal defteriniz!.. :) |
|
| Kırmızı | 6. Bölüm* | |
|
+6Night..* AdelTime* ~//Pandora //PeLnn..* //ÖzLém..* Anestezi. 10 posters | |
Yazar | Mesaj |
---|
dAmLaCıK Profesyonel
Mesaj Sayısı : 344 Kayıt tarihi : 13/06/10 Yaş : 29 Nerden : istanbul
| Konu: Geri: Kırmızı | 6. Bölüm* Cuma Eyl. 24, 2010 5:12 pm | |
| bölüm çooook güzeldi... yuh ya... yine mi çarpıştılar? neyse, mell kızım naptın ya? güzelim elbiseyi niye veriyon? resmen sabah sabah tersinden kalkmış bu yaa... yb yi bekliyorum... bir beyin dolusu merakla hemde... çok akıcı n'apayım? insan bölüm sonunu görünce 'ne çabuk bitti ya?!.', diyor... yb yb yb yb bekliyom | |
| | | Anestezi. Yardımcı Yönetmen
Mesaj Sayısı : 533 Kayıt tarihi : 17/06/10 Yaş : 28 Nerden : David Tennant, Love, (:
| Konu: Geri: Kırmızı | 6. Bölüm* Cuma Eyl. 24, 2010 9:52 pm | |
| Hepinize çok teşekkür ederim tek tek yorum yapacaktım ama uykum geldi. Yeni bölümü yazmaya başladım, umarım gelecek bölümü de beğenirsiniz. Teşekkürler. | |
| | | Goffret ~ Figuran
Mesaj Sayısı : 141 Kayıt tarihi : 18/06/10 Yaş : 29
| Konu: Geri: Kırmızı | 6. Bölüm* Ptsi Eyl. 27, 2010 3:57 pm | |
| | |
| | | Anestezi. Yardımcı Yönetmen
Mesaj Sayısı : 533 Kayıt tarihi : 17/06/10 Yaş : 28 Nerden : David Tennant, Love, (:
| | | | Anestezi. Yardımcı Yönetmen
Mesaj Sayısı : 533 Kayıt tarihi : 17/06/10 Yaş : 28 Nerden : David Tennant, Love, (:
| Konu: Geri: Kırmızı | 6. Bölüm* Çarş. Eyl. 29, 2010 9:00 pm | |
| Bu bölümü hiç beğenmedim şahsen. Çok kötü olduğunu hissediyorum. Fakat bu birinci partı. Ne yazık ki bu bölüm içime sinmediği için 2 part yapmak istedim. Bu aralar elimden gelen bu kadar. Üzgünüm, beğenmeyeceğinizi biliyorum. Ama beğenmediğiniz yerleri özellikle söylemenizi rica ediyorum. Çünkü değiştirebilirim. Her neyse; iyi okumalar sevgili okuyucularım. 4*I. Part(Normalde Righteous Brothers'n şarkısı olan şarkıyı bence LeAnn daha güzel söylemiş.) LeAnn Rimes- Unchained MelodyOh, my love, my darling Oh, aşkım, sevgilim Ive hungered for your touch Dokunuşuna susadım Alone, lonely time Yalnız, kimsesiz zaman And time goes by so slowly Ve zaman o kadar yavaş ilerler ki And time can do so much Ve zaman çok şeye kadirdir Are you still mine Hala benim misin? Aşk her zaman O'nun yanındayken harikadır fakat o yoksa sadece acıdır. Akşam yemeği. Aile ile birlikte anlamı olan tek yemek. Anlamsız ve sıkıcı gelse de ben akşam yemekleri gibi klişeleri severdim. Lüks bir lokanta, pahalı şaraplar. Arka fonda hoş bir müzik ve dans. Kulağa her zaman hoş gelmiştir. Tabi -babamın zoruyla- Riley'la gittiğim yemekler hariç. Mutlu olduğum zaman her zaman akşam yemeklerim güzel geçerdi ki bu akşam yemeğini neden bu kadar uzattığım konusunda hiçbir fikrim yok. Herşeyi mahvetmem sanırım bu konuda çok etkili oldu. Dikkat! Muhteşem bir elbise ve arkadaşı kaybetmek saçmalamaya yol açabilir!
''Eee? neden bu kadar sessizsiniz gençler?'' Babamın sesiyle hepimiz hayal dünyamızdan çıkıp ona döndük. Clarie'nin huysuz sesiyle tekrar düşüncelerime dönmek istedim. ''Çocukların morali mi bozuk acaba?'' Her zaman ki endişeli anne maskesini takıp bize bakıyordu. Birazdan babamla birlikte biz yokmuşuz gibi konuşmalarını daha fazla kaldıramayacak ve kusacaktım.
''Hayır anne, hiçbir sorun yok. Değil mi Melanie?'' Pen bana bakarak imalı laflar söylüyordu ve ben cevap vermiyordum. Ne aptalım. Hemen kendimi toplayıp Clarie'nin yüzüne baktım. ''Elbette, hiçbir sorun yok.''
''Harika, okul nasıl gidiyor Melanie?'' Clarie yine sürt*l gibi davranıp saçma bir soru sormuştu. Yüzüme parlak bir gülümseme yerleştirip ellerimi çenemin altında birleştirdim. ''Ne zamandan beri derslerimle ilgileniyorsun?'' Sorum karşısında rahatsız olmuştu elbette. Rahatsızlığının verdiği hazla konforlu sandalyeme iyice yerleştim. Babamın uyarısıyla kendime geldim. ''Biraz daha saygılı ol, Cyrstal.''
Aslında babama bu kadar kör olduğu için lanetler savurmak istiyordum ama elbette böyle birşeyler yapamazdım. O yüzden her zaman ki gibi Clarie'ye üzgün ama bir o kadar da küstah maskemi takınarak döndüm ''Üzgünüm, samimi davranmaya çalışıyordum. Sorumu yenilemeliyim. Ne zamandan beri derslerimle ilgileniyorsunuz efendim?''
Masayı biran gerginlik hakim kıldı. Clarie ile birbirimize öldürücü bakışlar yolluyorduk ki bu hiç umurumda değildi. Penny bile annesinin bana karşı acımasız biri olduğunu anlamıştı! Bana nasıl davranırsa ben de ona öyle davranmalıydım. Bu benim doğamda vardı. Rahatlatıcı bir dans müziğiyle bütün masa rahatladı. Bu müzik biricik annem ve babamın müziğiydi. Müziğin verdiği hoşnutlukla gülümsedim. Ve olan oldu. Lanet olası huylarından vazgeçmeyen romantik babam Clarie s*rtüğünü dansa kaldırdı ve elimde olmayarak çatalımı sertçe masaya bıraktım. Geldiğimizden beri konuşmayan Margerat ilk defa konuşmuştu. Elimi tutarak ''Sakin ol.'' demişti.
Gözlerine baktım. İlgi, anlayış ve hüzün vardı. Yüzümü acıyla buruşturmak zorunda kaldım. Onu hak etmiyordum. Kesinlikle hak etmiyordum. Hızla elimi çektim. O sırada David'de gayet kibar bir şekilde Penelophe'yi dansa kaldırmak istedi. Penny yüzüme bakıyordu. İşaret dilimizi kullanarak sol elimle sağ kolumu sıvazladım. Bu 'ben iyiyim' demekti. Göz kırparak David'in elini tuttu. Gayet halinden memnun tavrı vardı. David ise yaptığımız şeyleri limon yemiş gibi bir surat ifadesiyle anlamaya çalışıyordu. İstemsizce gülümsedim. Şu durumdayken bile özellikle de hiçbir şey yapmadan beni güldürebiliyordu. Aşk dedi kalbim. Aşk böyle birşey işte.
''Saçma düşünüyorsun, biz kardeşiz.'' Marg'ın sözleriyle düşüncelerimden fırladım. Biran konuşanın David olduğunu sanıp çığlık atacaktım. Ama konuşan Marg'tı. Neyden bahsediyordu? Anlamadığımı ifadelerimle belli etmeye çalıştım. '' Birbirimizi hak ediyoruz. Sakın bir daha öyle saçma şeyler düşünme. Sinirliydin, sinirliydik. '' Konuştukça sesi alçalıyordu. Genelde bunu suçlu olduğu zamanlar yapardı.
''Dur bir dakika? Nereden anladın? Yoksa düşüncelerimi mi duyuyorsun! Bunca yıl benden sakladın mı bunu? Tanrım!'' Ben saçmaladıkça gülüyor ve güldükçe de ben saçmalıyordum. Evet, böyle birşey imkasızdı ama benim aşkım da imkansızdı. O yüzden imkansız şeylerle aram iyiydi. Her zaman olduğu gibi. Garip birisin Melanie!
''Saçmalama şapşal! Düşüncelerini duymuyorum ama seni o kadar iyi tanıyorum ki şimdi ne yapacağını önceden tahmin edebilirim. Dediğim gibi -elimi ellerinin arasına aldı- biz kardeşiz.'' Ne diyeceğimi bilemedim. Sabah bu akşam ondan özür dileme planları kurmuyor muydum? Peki neden şimdi o kendisi benden özür dilemişti. Yani en azından diliyormuş gibiydi. ''Ben senden öz-''
''Sakın yapma!'' Acele bir şekilde lafı yapıştırdım. Aslında amacım kızmak bağırmak falan değildi. Sadece affedilecek birşey yapmadığını ve asıl kazmanın benim olduğumu söylemek istiyordum. ''Özür dilerim. Aptallık yapan benim, elbetteki bana karışacaksın. Biz kardeşiz. '' Son anda olayı toparlamıştım. Birbirimize sıkıca sarıldık. Tanrım, ağlamayacağım. Kesinlikle ağlamayacaktım.
''Hey siz çifte kumrular, ne yapıyorsunuz öyle!'' Pen ve David birbirlerinin bellerinden sarılmış bir şekilde karşımızda sırıtıyorlardı. Aralarındaki boy farkı sırıtmama yok açtı. Biz de mi böyle gözüküyorduk acaba? Neden bu kadar uzadın ki David! Fasulye sırığı işte.
''Siz gelmeden önce sarılıyorduk Penny.'' Marg kinayeli bir ses tonuyla Pen'e söylemişti. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum ama gülmemek imkansızdı. Pen birşeyleri böldüğü için kafası karışmış ifadeyle bana bakıyordu. David ise olayı bile anlamamıştı. İstemsizce kahakaha patlattım.
''Her neyse; Melanie Cyrstal McCarty-'' David'in söze başlama şekli o kadar çok heyecanlandırmıştı ki Marg'ın elini nasıl sıktığımı morlaşmış yüz ifadesinden anladım. Tanrım! Öyle tuhaf bir şekilde soruya başlamıştı insan evlenme teklifi ediyor sanardı! ''Benimle dans eder misin?''
Derin bir nefes aldım. ''David, ben dans etmesini bilmem, bunu biliyorsun!'' Sesim fısıltı şeklindeydi fakat bağırır gibi bir ifade vardı yüzümde. Genişte sırıtıp ''Öğrenirsin.'' dedi. Marg'a döndüm ellerini iki yana açmış bir şekilde bakıyordu. ''Hatırlatırım, en son benimle dans ettiğinde ayağını kırmıştım.'' Aslında amacım yakınlaşmama isteğiydi. Kendimi kaybedip aptallık yapmaktan korkuyordum. ''O zaman büyük bir risk alıyorum desene.''
Harika, bahçede avluda muhteşem bir romantik ortamda aşık olduğum üvey kardeşimle dans ediyorum ve bilin bakalım ne var? O bunu bilmiyor!
''Şimdi bunu bir filmde görmüştüm. '' Belimden tutup kendine çekti. Bana bakmıyordu daha çok ayaklarımızın uyuşmasıyla uğraşıyordu ve ne yazık ki ayağımda topuklu ayakkabılarım olduğu halde onun boyuna yetişemiyordum. Bir kez daha söylüyorum, sırık!
''Böyle mi?'' Topuğumu ayağına bastırdım. Belki canı acırsa beni bırakabilirdi ben de kendimi ifşa etmezdim. ''Hayır Mell, böyle değil. -Elimi omzuna koydu- Normalde boynumu kavraman gerekirdi ama sen birazcık kısasın, o yüzden böyle idare edeceğiz.'' Vazgeçeceği yere benimle dalga geçiyordu, hala ve yine! O'na nasıl dans edileceğini göstermeliydim. Evet, dansla aram yoktu bu bir gerçek fakat bu bilmiyorum anlamına gelmezdi. Sadece beceremiyordum o kadar. (!)
Söylediklerini yaptığım anda şarkı çalmaya başladı. Bu şarkıyı biliyordum. Kulaklarım öyle aşinaydı ki bu şarkıya söylerini her yerde söyleyebilirdim. Beğendiğimi gören David'in sırıtışı ikiye katlanmıştı. ''Cdlerini karışmam uzun zamanımı aldı.''
''Odama izinsiz mi girdin!'' Sinirlenmem hoşuna gider gibiydi. Aslında benim için birşeyler yapması da benim hoşuma gitmişti. Şuan itibariyle resmen cennette gibi hissediyordum. Her bir dokunuşu tüm hücrelerimi harekete geçiririr gibiydi. Tüm sinirimi unutup başımı göğsüne yasladım. Evet, kesinlikle bunlar kurallarıma aykırıydı ama kimin umurundaki kurallar? Sevdiğin adamla tek beden olmak suçsa o zaman suçumu çekebilirdim.
''İstediğin zaman kedi gibi olabiliyorsun.'' Fısıltısı içimi ürpertse de bunun altında kalamazdım değil mi? Yelkenleri suya indirmek yok Melanie. Yeterince uzun ve bakımlı olan tırnaklarımı gömleğinin altındaki tenine geçirdim. Ardından kafamı kaldırmadan fısıldadım. ''Asabi ve cırmalayan bir kedi olabilirim. ''
''Gülü seven dikenine katlanır.'' Belimde olan elleriyle beni daha sıkı sardı. Biliyordum. Kesinlikle bu bir ağabey sarılışı değildi. İstemeden de olsa gülümsedim. Avluda bu romantik şarkıyla sevdiğim adamın kollarında tüm kuralları çiğnememe rağmen mutluydum. Ama beni mutlu eden diğer şey ise hiç değilse beni önemsiyordu. Artık beni sevip sevmemesi önemli değildi. Çünkü beni sevdiğini zaten biliyordum. ~
Ne kadar da mutlu gözüküyorlar değil mi? Sizce Melanie artık mutuluğa kavuşabilecek mi? Bana sorarsanız; sanmıyorum. Bence Melanie'nin hikayesi şimdi başlıyor. | |
| | | Goffret ~ Figuran
Mesaj Sayısı : 141 Kayıt tarihi : 18/06/10 Yaş : 29
| Konu: Geri: Kırmızı | 6. Bölüm* Çarş. Eyl. 29, 2010 10:11 pm | |
| | |
| | | Anestezi. Yardımcı Yönetmen
Mesaj Sayısı : 533 Kayıt tarihi : 17/06/10 Yaş : 28 Nerden : David Tennant, Love, (:
| Konu: Geri: Kırmızı | 6. Bölüm* Çarş. Eyl. 29, 2010 10:18 pm | |
| İpek gece gece öldürdün beni. İfadesiz olacaktın ya sen? Hee hani ifadesiz olacaktın! Her neyse yorum için teşekkürler gülüm. Sayfa içindeee. | |
| | | Anestezi. Yardımcı Yönetmen
Mesaj Sayısı : 533 Kayıt tarihi : 17/06/10 Yaş : 28 Nerden : David Tennant, Love, (:
| Konu: Geri: Kırmızı | 6. Bölüm* Çarş. Eyl. 29, 2010 11:16 pm | |
| Merak edenler için; Elizabeth Heaven McCarty. Crystal'ın ölen annesidir. - Spoiler:
Kate Winsley. | |
| | | ~//Pandora Dublör
Mesaj Sayısı : 260 Kayıt tarihi : 13/06/10 Yaş : 27 Nerden : Ankara
| Konu: Geri: Kırmızı | 6. Bölüm* Perş. Eyl. 30, 2010 2:52 pm | |
| İlk yorummm....kız süper bir kız bence:D Çok hoş laf sokuyor. Özellikle adı C ile başlayan ve kötü kız olarak gördüğüm kıza:D Ne ilginç hareketleri var bu M ile başlayan. Yanlış yazmamak için M ve C gibi isimleri hatırlatıyorum Neyse süper bir bölümdü. Ellerine sağlık ayrıca yb diyim sen anla | |
| | | Goffret ~ Figuran
Mesaj Sayısı : 141 Kayıt tarihi : 18/06/10 Yaş : 29
| Konu: Geri: Kırmızı | 6. Bölüm* Perş. Eyl. 30, 2010 4:13 pm | |
| | |
| | | dAmLaCıK Profesyonel
Mesaj Sayısı : 344 Kayıt tarihi : 13/06/10 Yaş : 29 Nerden : istanbul
| Konu: Geri: Kırmızı | 6. Bölüm* Perş. Eyl. 30, 2010 4:41 pm | |
| part süper bi'şeydi yaa! yazarım sen belki beğenmezsin ama burda bi'okuyucu kitlesi var.. bırak beğenip beğenmemek de bize kalsın... ben şahsen çoooookkk beğendim, bayıldım, gülümsedim ama.. ama o not öyle sona yazılıy mı yaa? neyse ben daha fazla uzatmadan son sözümü söylüyorum; ikinci partı bekliyorum... bu arada melanie'nin ölen annesi çok güzelmiş ya.. | |
| | | Anestezi. Yardımcı Yönetmen
Mesaj Sayısı : 533 Kayıt tarihi : 17/06/10 Yaş : 28 Nerden : David Tennant, Love, (:
| Konu: Geri: Kırmızı | 6. Bölüm* Cuma Ekim 01, 2010 8:15 pm | |
| Yorumlar için çok teşekkürler arkadaşlar. Ben bölümü koymadan önce yaparsan çok mutlu olurum İpek ya. 4.
II.Part Tanıtımı ~''Hey, sen Penelophe olmalısın.'' ''Merak eden kim?'' ''Ben, sinemada telefonlarımız karışmış.'' ''Bu lanet olası alet senin mi, tanrım sabahtan beri susmuyor. Genel evde mi çalışıyorsun?'' ''Hayır aslında ben doktorum.'' ''Hım, sanırım bir doktora kötülük yaptık Mell.'' ''Neyden bahsediyorsun?'' ''Sevgilin, senden ayrılmış durumda. Üzgünüm, çok yılışık birşey zaten.''
~
''Oğlumdan uzak durmanı istiyorum Melanie. '' ''Ne hakkında konuşuyoruz acaba?'' ''Ne hakkında konuştuğumuzu çok iyi biliyorsun, kendinden utanmalısın!''
~
''Artık olaylar çığrından çıkıyor Melanie.'' ''Ne demek istiyorsunuz?'' ''Sanırım seni mezun etmek zorundayım.'' ''Nasıl yani beni okuldan atıyor musunuz!''
~
''Mell sanırım ben sana birşey itiraf edeceğim.'' ''Sus, lütfen bunu daha fazla zorlaştırma.'' ''Neyi?'' ''...'' ''Melanie, dinle beni! ''Ah,hayır.'' ''Seni seviyorum ben!'' ''Pekala bunu sen istedin. Ben sevmiyorum.'' ''Seviyorsun.'' ''Hayır, sevmiyorum. Hiç sevmedim ve sevmeyeceğim.''
***Pazar günü -emin değilim erken de gelebilir- saat 9 civarı II. partı koymayı düşünüyorum arkadaşlar. Merakınızı arttırmak için bir tanıtım koymayı düşündüm. Umarım beğenirsiniz. Teşekkürler. | |
| | | Goffret ~ Figuran
Mesaj Sayısı : 141 Kayıt tarihi : 18/06/10 Yaş : 29
| Konu: Geri: Kırmızı | 6. Bölüm* Paz Ekim 03, 2010 11:26 am | |
| | |
| | | dAmLaCıK Profesyonel
Mesaj Sayısı : 344 Kayıt tarihi : 13/06/10 Yaş : 29 Nerden : istanbul
| Konu: Geri: Kırmızı | 6. Bölüm* Paz Ekim 03, 2010 6:06 pm | |
| tanıtım süperdi yaa.... ben burada öldüm meraktan be ya!.. ayrıca ipekciğim banner süper olmuş.... 2. partı merakla bekliyorum burda... valla çatladım... | |
| | | Anestezi. Yardımcı Yönetmen
Mesaj Sayısı : 533 Kayıt tarihi : 17/06/10 Yaş : 28 Nerden : David Tennant, Love, (:
| Konu: Geri: Kırmızı | 6. Bölüm* Çarş. Ekim 06, 2010 7:24 pm | |
| Uzun ve güzel bir bölüm yazmaya çalıştım. İnşallah becermişimdir. İyi okumalar. 4.II.PartRihanna - Unfaithfull Penelophe ile alışveriş günümüz. Üzerimde harika bir elbise, mükemmel makyaj ve saçlar, ayrıca bitmek tükenmek bilmeyen neşem. Günaydın Manhattan, günaydın McCrathy'ler. Harika, saçmalama merasimimizde bittiyse salona ineceğim.
''Tatlım sence bunlar üzerime yakışmış mı?'' Pen beyaz çizgili; dar bir gömlek ve gri bir keten pantalon giymişti. Üzerine yakışmış mıydı? Kesinlikle harika duruyordu. Olgun bir bayan gibiydi.
''Harika görünüyorsun.'' Gülümsedi. ''Ayakkabılarımı da bunları düşünüyorum.'' Elindeki beyaz gri karışımı mantar topuk ayakkabıları gösterdi. Başımı sallayıp onayladım. Ondan büyük olan bendim ama ben daha küçük gösteriyordum. Harika, kendi boyumla dalga geçiyorum.
Heyecanla evden çıktık. Penny alışveriş için arabaları kullanmazdı. Taksilere aldıklarımız kıyafetlerle sıkışmanın bir adet olduğunu düşünürdü. O yüzden hemen bir taksi çağırıp bindik ve alışveriş merkezinin yolunu tuttuk.
Çılgınca alışveriş yaptıktan sonra Penny sinemaya gitmek istedi. Bugün çok mutluydum o yüzden o'nu kırmak istemedim. Alışveriş merkezinin sinema salonuna girip filmlere baktık. Her hangi bir korku filmi seçip içeri girdik. Sıralarımıza oturduk ve ellerimize mısırlarımızı aldık. Milletin çığlık attığı yerlerde biz kahkaha atıyorduk. Herkes bize 'deli' görmüş gibi bakıyordu. Filmin ismi Summer's Blood'du.
Filmin son sahnelerinde Summer adlı kız biyolojik babasını bıçaklayarak öldürmüştü. O sırada Pen çığlık atıp yanlışlıkla yanındaki adamın elini tutmuştu. Adama eğilip birşeyler fısıldamaya başladı. Sanırım ''Bu Summer'da olmasaydı hiç korkmayacaktık Mell.'' diyip kıkırdıyordu.
İçimden gelen uyarma dürtüsüyle Pen'i dürtükledim. ''Penelophe, ben buradayım.'' Adamın elini bırakışıyla salondan çıkışımız bir oldu. Pen hatası yüzünden kendine küfürler savuruyordu. Ben de gülmeden onu taksiye bindirmenin bir yolunu bulabilmiştim. Şimdiki durağımız benim 1 sene sonra mezun olacağım okulumdu. Taksici bütün gün bizi gezdirmekten yorulduğunu belli eden bir yüz ifadesi takındı. O'nu şimdi bu derdinden kurtarmalıydım.
''Penny burdan eve gidelim artık ben çok yoruldum.'' Adamın derin bir 'oh' çekmesi hoşuma gitmişti. Onu mutlu etmiştim. Belki de şimdi evine çocuklarıının yanına dönmek istiyordu ve biz zalim kaderle adamın mutluluğunu esirgiyorduk. Bu haksızlıktı, kesinlikle haksızlık.
''Aslında çok iyi bir fikir Mell. Bende artık yorulmuştum.'' Melanie takımına bir sayı daha! Bugün herkesin dediklerini yapmak ve herkesin mutlu olması çok hoşuma gidiyordu. Araba durdu ve neşeyle taksiden indik. Okula girdim. Bütün üniversite öğrencileri beni sevmezdi. Okulda çok arkadaşımda yoktu. Hep ben en yüksek puanları aldığım için ve bütün kızların sevgilileri bana baktığı için kızlar beni sevmezdi. O yüzden başım önde müdür beyin odasına ilerledim. Çünkü sınav sonuçları müdür beyin odasının yanındaki tablodaydı. Sadece sınav notlarıma bakıp eve gidecektim.
''Hoşgeldin Melanie.'' Müdür yardımcısı Bay Summer'ın yüzü asıktı. Başımı sallamakla yetindim. O kadar çok yükseğe asmışlardı ki parmaklarımın ucuna yükselmek zorunda kalmıştım. A+ ve geçtiniz! Her zaman ki gibi.
''Olaylar artık çığrından çıkıyor Melanie.'' Bay Summer'ın dediklerini anlamaya çalışıyordum. Ne demek istemişti bu adam? Tanrı aşkına biri size 'Olaylar çığrından çıkıyor' derse ne anlarsınız ki? ''Ne demek istiyorsunuz?''
''Sanırım seni mezun etmek zorundayım.'' Söylediklerini vucüdum hazmetmeye çalışıyordu. Mezun etmek? Erken? Kibarca kovmak ki bu sanırım! Ama ben okuldaki en iyi öğrenciydim yani bu imkansızdı. Tabi ki imkanlı aptal! Bu kadar iyi olursan insanlar yanlış birşeyler olduğunu sanarlar ve seni okuldan atarlar! İşte böyle!
''Nasıl yani beni okuldan atıyor musunuz!'' Sesimin titrek çıkmasına engel olamamıştım. Bay Summer gülümseyerek yüzüme baktı. Ne yani, bu komik birşey miydi! ''Tatlım, okuldaki bütün öğrenciler şikayet ediyor. Erken mezun etmek derken seni gerçekten mezun etmekten bahsediyordum. Artık tescilli bir dişçi olabilirsin. Kendi büronu kurup işe başlayabilirsin. Kısacası Melanie McCarty mezun oldun!'' Elime kağıt parçalarını tutuşturarak beni dışarı çıkardı. Evet, kesinlikle okuldan atılmıştım. Mezun olarak!
Yüzümdeki şaşkın ifadeyle arabaya doğru ilerledim. Penny bana bakıyordu. ''Ne oldu düşük not mu almışsın, üzülme canım. Kesinlikle düzeltirsin.'' Sözleri karşısında gülmeden edemedim. ''Hayır Pen, mezun oldum.'' Pen'in yüzü donmuştu. ''Canım bunu sana yapamazlar! Sen çok iyi bir-'' Sözünü kestim. ''Penny, gerçekten mezun oldum. Al bak evraklar. '' Taksici eve sürerken bizde olayların şokunu atlatmaya çalışıyorduk. Kahkahalar atarak!
Eve geldiğimizde Pen küçük bir parti vermek istedi ama ben son anda karşı çıktım. Partilerim hiç iyi gitmezdi, yani en azından aile içindeki partilerim. O yüzden ailecek sohbet edecektik, uzun süredir yapmadığımız şeyleri yapacaktık. Oyunlar oynayıp mutlu olacaktık. Tipik aile şeyleri.
Üzerime rahat birşey giymek için odama girdim. Clarie cadısı odamda ellerini göğsünde bağlamış ayağını yere vurar vaziyette beni bekliyordu. Yani en azından ben öyle tahmin ediyordum.
Clarie'yi umursamadan dolabımı açtım. Topuklu ayakkabılarını her yere vuruşunda sinirlerim alt üstü oluyordu ama onun da yapmak istediği buydu. Beni baştan çıkarıp sinir etmek. Evet, bunu elde etmişti. Her yere vuruşunda sinirden ölüyordum.
''Kes şunu!'' Sinirlerime hakim olamayıp istediği cevabı vermiştim. Cevabımın verdiği hazla dudakları kıvrıldı. Aslında o kıvrıklığı yok edebilirdim. Belki bir yumrukla?
Derin bir nefes aldı. ''Oğlumdan uzak durmanı istiyorum Melanie. '' İliklerime kadar donmuştum. Hiç bir kasım hareket etmiyordu. Clarie bunu biliyor muydu? Ya da benimle dans mı ediyordu? Gözlerimi kırpıştırıp kendime geldim. ''Ne hakkında konuşuyoruz acaba?''
''Ne hakkında konuştuğumuzu çok iyi biliyorsun, kendinden utanmalısın!'' Yalan söylemeliydim. Sesimi kararlı yapmalıydım. Bir şeyler yapmalıydım! Kesinlkile anlamamalıydı. Bu benim ölüm fermanım olurdu. bu benim gururumun yok olması olurdu.
''Asıl siz kendinizden utanmalısınız! Beni yakıştırdığınızı şeye bir bakın!'' Evet yüzünde pişmalık ve kararsızlık ifadeleri vardı. İşe yarıyordu. Clarie'ye bir adım attım ve işaret parmağımı üzerine salladım. ''Oğlunuz benim ağabeyim, babam sizi eve almış olabilir fakat ben çocuk değilim! Bana istediğiniz gibi iftirada bulunamazsınız!''
Ardından kapıyı çarpıp kapıya doğru ilerledim. Evet ileri gitmiştim, evet numaramı yemişti ve evet bunu biraz daha evde kalırsam anlayacaklardı.
''Mell, nereye gidiyorsun?'' Pen yanıma gelmişti. Gözlerim doluyordu. Fakat ağlayıp aptallaşmayacaktım. ''Marg- Margaret'a gidiyorum.'' Yüzü asıldı. ''Fakat beraber eğlenecektik tatlım, bir sorun mu var?'' Yüzüne bakamazdım, eğer bakarsam mutsuzluğunu görürdüm. Gözlerine bakarken ''Bensiz eğlenin.'' diyemezdim. Kapıyı çarpıp dışarı çıktım. Kapının önündeki taksi durağı vardı. Böyle bir ruh haliyle araba süremezdim. Zaten araba kullanmayı da pek sevmezdim.
O yüzden kapının önündeki arabaya bindim. Taksiciye baktığımda gözyaşlarımın arasından ufak bir kahkaha attım. Sabahtan beri bizi çeken taksiciydi bu. Burnumu çekerek taksiciye döndüm.
''Bütün gün benden kurtulamadın. '' Gülümsedi. ''Sahile sür.'' Emir verip dışarıyı seyrettim. Beyaz elbisemin açıkta kalan yerlerini elimle örttüm. Sanırım yaklaşmıştık çünkü hava serinlemişti. Elimi yana koyduğumda çantamın olmadığını gördüm harika, param yok.
''Eve geri geldiğimizde ücreti-'' Adam yoktu. Az sonra kapım açıldı. ''Geldik.'' Bu sesi tanıyordum. Hemde kesinlikle tanıyordum. Adam tipik taksici şapkasını ve kusursuz yapıştırılmış bıyığını çıkardı. Gülümseyerek bana bakıyordu.
''Riley. Senin burada ne işin var?'' Cevap vermektense elimden tutuş dışarı çıkardı. Rüzgar öyle esiyordu ki elbisemin etekleri uçuşuyordu. Her zamanki kibarlıklarından birini yapıp ceketini omuzuma koydu. Sabahtan beri benimleydi. Bütün yolculuklarda yanımdaydı. Gülümseyip ceketin mahoş kokusuna sarıldım. Riley ideal bir erkekti. Fakat benim için değil.
Banka otururken ''Bir soru sordum dedim.'' dedim. ''Aslında benim sana soru sormam lazım, neydi o hal?'' David'i seviyordum, Riley iyi bir arkadaştı. Ayakkabılarımı çıkardım. Başımı göğsüne yasladı. Kısa boylu olmam artık işe yarıyordu. Ceketi de bacaklarıma örtüp Riley'e yaslandım.
''Hiç, öylesine. Moralim bozuktu.'' Clarie haklıydı. Oğlundan uzak durmalıydım ve bunu da bir başkasıyla başarabilirdim. Riley her kadını etkilediği gibi beni de etkileyebiliyordu ve ben de bundan yararlanmalıydım. Evet, kesinlikle bu sürt*kçeydi ama başka bir çözüm yolu yoktu. ''Artık iyi misin?''
''İyiyim.'' diyerek onayladım. Evet, iyiydim. İyi hissettiriyordu. Önemli biri olduğumu, kadın olduğumu hissedebiliyordum. Elini belime koydu. Diğer eliyle de saçlarımla oynamaya başladı. O'na bugün Pen ile başımıza gelenleri anlattım. Gülmekten kırılmıştı. Gerçekten komikti. Yanımıza bir çocuk gelmişti.
''Hey, sen Penelophe olmalısın.'' İlk duyduğumuzda şaşırmıştık. Fakat benim aklıma hemen sabahtan beri susmayan telefon geldi. Pen her zamanki tavırlarıyla ''Merak eden kim?'' demişti. Çocuk ise; ''Ben, sinemada telefonlarımız karışmış.'' dedi. Pen'in elini tuttuğu adam. Elimde olmadan gülmüştüm. Pen ise kadına saydırdığı küfürler için üste çıkma yöntemini kullanıyordu. Çünkü çocuk çok yakışıklıydı. Çünkü Pen çocuktan etkilenmişti.
''Bu lanet olası alet senin mi, tanrım sabahtan beri susmuyor. Genel evde mi çalışıyorsun?'' İşte bu repliğini duyduğumda gerçekten gülmüştüm. Çocuğun verdiği cevap daha da komikti. ''Hayır aslında ben doktorum.'' demişti. Pen ise yüzüme gülümseyerek bakıyordu. O her zaman doktorlardan hoşlanırdı. Bana dönerek ''Hım, sanırım bir doktora kötülük yaptık Mell.'' demişti. Ben ise kahkaha atıyordum. Çocuk ise saf saf Pen'e bakıyordu.
''Neyden bahsediyorsun?'' Pen ise artık sinirlenmişti. ''Sevgilin, senden ayrılmış durumda. Üzgünüm, çok yılışık birşey zaten.'' deyip kendi telefonunu almıştı. Zaten ondan sonra da ışık hızıyla oradan uzaklaşmıştık. Ah, Pen aşık olunca çok tuhaf ve komik oluyordu.
Bugünki anımı aklımdan atıp Riley'la oturup David'i birazcık olsun unutmanın tadını çıkarmaya başladım. Uzun süre sahilin sesini dinledik. Denizin hızla kayalara çarpışı uykumu getiriyordu. Tam uykuya dalacaktım ki Riley bana dönüp konuşmaya başladı.
''Mell sanırım ben sana birşey itiraf edeceğim.'' Ah, tanrım benden nefret mi ediyorsun! Pazar günleri kiliseye gelmiyorum diye mi yapıyorsun bunu? Tam mutlu oldum diyorum ki yine önüme çakıl taşları koyuyorsun. ''Sus, lütfen bunu daha fazla zorlaştırma.''
Fazla dramatik konuşmuştum fakat bana aşkını ilan etmesini istemiyordum. Evet beni etkiliyordu ama ben David'e aşıktım, kalbim onu seviyordu Riley'ı değil. ''Neyi?''
''...'' Cevap vermedim. Ne diyecektim ki sıkıldım senin bu zırvalıklarından mı? Yoksa ben de seni seviyorum mu? Gözlerimin içine bakıp üşümüş ellerimden tuttu. Sıcacıktı teni. ''Melanie, dinle beni!''
''Ah, hayır.'' Tanrım, lütfen yapma bunu bana. Gözlerimi delercesine bakıyordu ben ise Tanrı'ya yalvarıyordum. Ne aptalca! ''Seni seviyorum ben!''
Evet sonunda o lanet kelimeyi söylemişti. Elden gelen birşey yoktu. Bu kelimeyi söylemişti ve bitmişti tamam. Şimdi ne diyecektim, tersleyecek miydim? ''Pekala bunu sen istedin. Ben sevmiyorum.''
Eğilip dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu. Buna daha önceden alışıktım. Tepki vermemeye de. Sanki aklı söylediklerimi hazmedemiyormuş gibiydi. Bu içimi daha çok yakmıştı. ''Seviyorsun.''
Fakat ona umut vermemem gerekiyordu. ''Hayır, sevmiyorum. Hiç sevmedim ve sevmeyeceğim.'' Ellerimi bırakıp benden olabildiğince uzaklaşmıştı. İçim burkulmuştu. Kendimi onun yerine koydum. Ne kadar iğrenç bir durumdu bu böyle. Bugün bütün herkesi mutlu edecektim değil mi? Bi cesaretle ellerini tuttum. Onu kendime bakmaya zorladım. Biliyordum bu iğrenç bir fikirdi. Ama yine de denemeliydim. Bunu tüm kalbimle istiyordum.
''Ama denerim, çünkü sen önemlisin.'' Gözleri gurursuzluk doluydu. Bir heyecanla bana sarıldı. Ben de içimden geldiğince onu öptüm. Aramızdan birileri mutlu olmalıydı. En azından Riley hak ediyordu....
http://www.elbisemodelleri.com/wp-content/uploads/2009/08/elbise12.jpg
Elbisesi.
| |
| | | dAmLaCıK Profesyonel
Mesaj Sayısı : 344 Kayıt tarihi : 13/06/10 Yaş : 29 Nerden : istanbul
| Konu: Geri: Kırmızı | 6. Bölüm* Perş. Ekim 07, 2010 4:06 pm | |
| ilk yorum... bölüm bi harikaydı ama mell'in üzülmesi nedense beni de üzdü. tamam, bölüm uzundu sonra gayet güzel ve şaşırtıcıydı ama ne bileyim, mell'in üzülmesi... ayrıca riley'in o taksici olması gayet güzel ve komikti... genel anlamda etkileyiciydi... tabii söylemeden edemeyeceğim; yeni bölümü bekliyorum... ayrıca elbise çok güzeldi... | |
| | | Goffret ~ Figuran
Mesaj Sayısı : 141 Kayıt tarihi : 18/06/10 Yaş : 29
| Konu: Geri: Kırmızı | 6. Bölüm* Perş. Ekim 07, 2010 9:20 pm | |
| | |
| | | Anestezi. Yardımcı Yönetmen
Mesaj Sayısı : 533 Kayıt tarihi : 17/06/10 Yaş : 28 Nerden : David Tennant, Love, (:
| Konu: Geri: Kırmızı | 6. Bölüm* Perş. Ekim 07, 2010 9:22 pm | |
| Yorumlar için teşekkürlerrr.
Ya İPEK'm böcüğüm Sana çok büyük işim düştü benim.
| |
| | | Goffret ~ Figuran
Mesaj Sayısı : 141 Kayıt tarihi : 18/06/10 Yaş : 29
| | | | Anestezi. Yardımcı Yönetmen
Mesaj Sayısı : 533 Kayıt tarihi : 17/06/10 Yaş : 28 Nerden : David Tennant, Love, (:
| Konu: Geri: Kırmızı | 6. Bölüm* Perş. Ekim 21, 2010 11:05 pm | |
| O gün güneşli bir gündü. McCarty malikanesi her zaman ki gibi neşeli ve gürültülü kahvaltılarını yapıyorlardı. Penelophe her zamanki gibi aile başarılarını eğlenceli partilere dönüştürmeye çalışıyordu ve Penelophe'e bir malzeme çıkmıştı. Melanie mezun olmuştu ve bu Penelophe için bir fırsattı. Ayrıca Melanie ofisini açacak ve yeni işine başlayacaktı. Diş Hekimliği.''Hadi ama Mell, eğlenceli olacak diyorum!'' Penelophe her zaman ki gibi Melanie'ye yakarmalarını sürdürüyordu. Melanie ise bir an önce kahvaltısını yapıp iş yerine gitmek istiyordu. ''Ben de sana olmaz diyorum Penelophe!'' Artık Melanie'ye gına gelmişti ve bunu kız kardeşinin kalbini kırarak anlatmak istemiyordu. Başka yollar bulmalıydı Melanie. Başka bir yolla bu işten kurtulmalıydı. ''Ama neden olmayacağını söylemiyorsun!'' Penelophe hışımla gençliğinin verdiği enerjiyle masadan kalktı. Tüm masa sakindi çünkü bu tipik Penelophe hareketleriydi. Herkes bunun geçici birşey olduğunu bildiği için ortalığı velveleye vermiyordu. Çünkü herkes sonunda Penelophe'ın istediğinin olduğunu biliyordu. ''Penelophe yerine otur kızım.'' Clarie'nin sesi iğneleyici ve bir o kadarda yumuşaktı. Penelophe ergen gençler gibi 'of'layarak sandalyesine tekrar yerleşti. Melanie Penelophe'ın bu işi burada bırakmayacağını biliyordu fakat yine de şansını deniyordu. ''Cyrstal, kardeşini üzmemelisin. Yeni işin için fazla heyecanlı.'' Araya Adam girmişti ve Penelophe bunun ne demek olduğunu biliyordu. Pen'in zaferin verdiği hazla dudakları yukarı kıvrıldı ve tabağındakileri yemeğe başladı. Melanie derin bir iç çekerek konuştu. ''Biliyorum baba, Penelophe bu partiyi zaten gerçekleştirecek.'' Melanie'nin sesi bıkkınlıkla çıkmıştı. Uzun süredir sessizliğini bozmayan David istemeyerek kıkırdadı ve Melanie'nın sert bakışlarıyla karşılaştı. Hemen suçluluk duygusuyla önüne dönüp kahvaltısına devam etti.***
I don't wanna do this anymore Artık bunu yapmak istemiyorum I don't wanna be the reason why Nedeni olmak istemiyorum
*** Genç kadın her zaman ki gibi babasının şoförlerinden birinin sürdüğü özel arabasına bindi. Bugün huzurluydu çünkü onu takip edecek bir paparazi ortalarda yoktu. Derin bir iç çekerek çalıştığı yere gitmesini emretti. O genelde emir almayı sevmezdi ve kimsenin emirlerinin yerine getirmezdi. Hoşuna gitmeyen hiçbir şey yapmazdı. İstemediği hiçbir şeyi kimse genç kadına zorla yaptıramazdı. Niye mi? Cevabı yeterince açıktı. Çünkü o bir McCarty'di. Çünkü o Penelophe'di. ve Penelophe kimseden emir alamayacak kadar gururlu ve dik başlı bir kızdı. Emir almayacak kadar gururlu ama emirler yağdırmaya bayılan bir kız...Huzurla arabadan indi ve kısa olan elbisesini düzeltti. Açık olan kapıya eğildi ve şoföre 'gidebilirsin' dedi. ''Ben çağırdığımda burada olacaksın.'' Şoför kadının bu ses tonuyla irkilmişti. Normalde tatlı ve sevecen kızın neden bu kadar soğuk davrandığını bilmeyecek arabayı sürdü. Penelophe derin bir nefes alarak içeri girdi. Gürültülü sınıfın gürültü kaynaklarına göz gezdirdi. Ona göre hepsi birbirinden tatlıydı. Hepsinin bir kaşıkta yiyebilirdi. Sinirle küçük veletlere baktı. Hepsi öğretmenlerine dikkat kesildiler. Öğretmenlerini ilk defa görüyorlardı. Hepsi şişman uyuz bir öğretmen bekliyordu. Ama bu kadın, bu kadın çok tatlıydı ama bir o kadar da sinirliydi. O yüzden sessizce sıralarına sindiler. Penelophe kahkaha kopararak çocuklara baktı. ''Sinirli ve şişman bir öğretmen olmayacağım çocuklar!'' Neşeyle çocuklara baktı. Hepsinin gözleri parladı. ''Şimdi kaldırın defter kitabı. Hep beraber oturup kaynaşalım olur mu?'' Çocuklar neşeyle çığlıklar atmaya başladılar. Sınıf on beş kişiden oluşuyordu fakat gürültüleri on beş orduya yetecek türdendi. Bu Pen'in sinirlerini bozmazdı çünkü o çocuklara bayılırdı. Çocukları sevdiği için çıkardıkları sesleri de pek önemsemezdi. Bütün çocuklar öğretmenleri Pen'ı çok sevmişlerdi. Ama Pen aralarından en çok Charlotte'u sevmişti. O kadar tatlıydı ki Pen onu evlat edinmeyi bile düşünmüştü. Bu sevgisini diğer çocukların anlamamasını sağlayarak Charlotte'a fazla yaklaşmıyordu.
Saatler geçmişti, Pen'ın kucağında Garrett oturuyor; James ve Martin araba ile oynuyorlardı. Birkaç çocuk Penelophe'den hikaye dinliyor diğerleri ise kendi aralarında oynuyordu. Çocuklar aralarında oynarken Charlotte'un ayağı kaydı başını sıraya vurdu.
Bir çığlıkla Penelophe yerinden hızla kalktı. Charlotte başını tutuyor ve bütün küçük çocuklar başında bekliyordu. Penelophe hemen Charlotte'u kucağına aldı. Sanki Charlotte'un acısı onun acısıydı. Canı o kadar canıyordu ki kimsenin aynı acıyı yaşamasını istemiyordu. Az sonra Charlotte'la beraber ağlamaya başladı Penelophe. En sonunda ayaklanıp kendine lanet etti. O lanet bir öğretmendi ve kucağında kafası kanayan bir çocuk duruyordu. Hemen kendine tokat atma hissini bastırarak diğer çocuklara döndü.
''Ben Charlotte'u revire götüreceğim tamam mı? Hepiniz sessiz olun. Lütfen. James müdür beyi çağırır mısın tatlım?'' Koşarak sınıftan çıktı. Bir yandan ağlıyor bir yandan da Charlotte'u susturmaya çalışıyordu. Küçük kızıl saçlarını göğsüne bastırıp revire hızla girdi. Gözlerini silip Charlotte'u sedyeye oturttu.
''Kimse var mı!'' O kadar yüksek sesle bağırmıştı ki iki tane hemşire ve doktor hemen kapıya dönmüşlerdi. Penelophe doktoru görür görmez ufak bir şok geçirdi ve istemsizce dişlerini sıktı. Kalbi deli gibi çarpıyordu. Bu adam elini tutup daha sonra da telefonlarının karıştırdığı adamdı. Sen, demek istiyordu. Burada ne işin var?
''İsmi ne?'' Genç adam da farksız değildi. O vurulduğu kadını çalıştığı yerde görüyordu.Üstelik mavi dar ve mini bir kanlı elbiseyle karşısına çıkıyordu. Aklını yitirmemek için aklına ilk gelen soruyla, kızın ismiyle başlamıştı.
Penelophe'ın beyni donmuştu. Kucağında taşıdığı kızın ismini bırakın kendi ismini bile hatırlamıyordu. Sahi neydi onun ismi? Neydi o?
''Penelophe! Çocuk ağlıyor.'' Etkilendiği adam tarafından sarsıldıktan sonra kendine gelen hemen ''C-Charlotte.'' dedi. Adını hatırlamıştı sonunda. O Penelophe'ti ve ona göre davranmalıydı. Hemen kendini toparlayıp Charlotte'a odaklandı. Ağlıyordu hemde çok kötü bir şekilde ağlıyordu. Tüm dünyasına, tekrar Charlotte'a döndü.
Ellerini tutup önünde diz çöktü. ''Charlotte, Char? dinle beni, tatlım. Dinliyor musun?'' Charlotte başından akan kanı görmüş ve çok korkmuştu. Henüz peltek olduğu için çok fazla konuşmakta istemiyordu. Sadece ağlıyordu, korktuğunda herkes ağlardı değil mi?
''Tatlım, artık ağlamamalısın. İyi olacaksın, söz veriyorum. Tatlım artık ağlamamalısın.'' Penelophe Charlotte'a ağlamasını söylüyordu fakat kendisi de bir çocuk gibi ağlıyordu. Az önce kendine Penelophe olmasını söylememiş miydi o kadın? Şimdiye ne değişmişti ki?
Charlotte en sonunda susmuştu ve doktor gerekilen müdahaleyi yapmıştı. Küçük bir yarığı vardı ve oda dikilmişti zaten. Charlotte canı her yandığında Penelophe'e sarılıyor ve ağlamamaya çalışıyordu. Pen'ı sevmişti ve onu üzmek istemiyordu. O yüzden uslu bir kız olacaktı. En azından şimdilik.
''Evet, bitti işte küçük hanım. Bu kadar ağladığınıza değdi mi?'' Genç adam yeterince şirin olmaya çalışıyordu. Penelophe'ın çocuğa karşı tavırlarından onu kendi çocuğu zannedip hayal kırıklığına uğramıştı fakat bunu ona belli etmemeye çalışıyordu. Penelophe'ı kenara çekip konuşmak istiyordu fakat Pen'ın tepkisinden korkuyordu. En sonunda cesaret edip konuştu.
''Senin çocuğun mu?'' Penelophe olayın şokuyla gözlerini kocaman açıp sonra tekrar bir hanım gibi eski haline döndü. ''Hayır, öğrencim.'' dedi. Genç adam ani bir reflexle cevap verdi. ''Öğretmen misin?'' Bu söz Pen'ın zoruna gitmişti. Sinirle ''Evet, bugün başladım.'' dedi. ''Şaşırdım, bu arada ben Christoper.'' dedi genç adam. Penelophe adamın isminin öğrenmenin hoşnutluğuyla gülümsedi ve sonra toparlandı. ''Her neyse.'' diyip küçük Charlotte'un yanına ilerledi.
Charlotte gülümsüyordu. ''Onu tanıyor musun?'' dedi çocuk aklıyla. Penelophe gülümsedi. ''Evet.'' deyip geçiştirdi. ''Sevgilin mi?'' Penelophe donup kalmıştı. Sevgilisi olmayı isterdi fakat şimdi bunu düşünecek halde değildi. ''Hayır, Charlotte!'' dedi kızararak. Charlotte kıkırdadı. ''Onu seviyor musun?'' Bu son soruyu Penelophe kendine de bir haftadır soruyordu. Sahi onu seviyor muydu? ***
He's more than a man O bir erkekten fazla And this is more than love Ve bu, aşktan fazla The reason that the sky is blue Gökyüzünün mavi olmasının nedeni The clouds are rolling in Bulutlar gürüldüyor Because I'm gone again Çünkü ben gittim And to him I just can't be true Ve ona karşı henüz dürüst olamam
*** Melanie Pen'ın ısrarları yüzünden büyük bir yere yerleşmişti. Parti için uygun bir yer olmasını istiyordu. Saçmalık olduğunu düşündü Melanie. Sonunda o bir dişçiydi ve pek fazla şeye gerek yoktu. Derin bir nefes alarak hastalarına bakmaya devam etti. Dişçiliği seviyordu. O her zaman doctor, öğretmen mühendis olmak isteyen küçük çocuklardan değildi. Annesinin mesleğini sürdürmek istese de babasının baskısıyla tıp bölümüne girmişti. Cerrah veya psikolog gibi şeyleri olmak istemediğinden dişçiliği seçmişti. Severek yapıyordu işini.
Melanie'nın bugünlük rendevuları bitmişti. Artık oturup kahve içebilirdi. Kesinlikle yorulmayı ve çalışmayı seviyordu. Tekrar derin bir iç çekerek önlüğünü çıkardı ve kahvesini eline aldı. Kahvesinden bir yudum alarak dönün sandalyesine gömülüp ayaklarını masasının üzerine koydu. Gözlerini kapatıp hayal etti. David'la mutluluklarını ve sonra Riley'ı. İç çekerek hayalini değiştirdi. Kırlarda koşturuyorduve o sırada kapı çaldı.
''İçeri gel Maya.'' Maya Melanie'nın özel asistanıydı ve ayak işlerini genelde o yapardı. Melanie gözlerini açmadan masanın 'üzerine bırak' dedi. Bir kaç topuk sesinden sonra kapı kapandı ve Melanie hayaline devam etti. Bu sefer havada uçuyordu. Bulutların üzerinde kuşlarla birlikte kanat çarpıyordu. Huzurluydu. Başında hiçbir derdi yoktu. Ne Daivd ne Riley ne de Penelophe.
Kapı tekrar vurdu. Melanie sinirlenmişti. ''Gel, Maya!'' Sesi bu sefer yüksek çıkmıştı. Maya ya sinir olurdu. Sinir bozucu bir kadındı ve çok eski düşünceliydi. Bir tek bastonu eksikti zaten!
Ayak sesleri gelmiyordu. Özellikle de o sinir bozucu topuk sesleri duyulmuyordu. Melanie gözlerini açar açmaz dudaklarını başka birinin dudaklarında buldu. Dakikalar sonnuda dudaklarını aralayınca bunun Riley olduğunu fark etti. Hayali eksikti. Riley kesinlikle onun derdiydi.
''Hoşgeldin.'' dedi Melanie soğuk bir sesle. Riley'a söz vermişti evet ama bunu devam ettirmek ona çok zor geliyordu. O yüzden bazen açıklar verebiliyordu. Aslında Melanie Riley'i seviyordu. David olmasaydı onunla yapabilirdi. Melanie'nın siniri Riley'e değildi. Melanie kendine kızıyordu ve bunu Riley'dan çıkarıyordu. Riley'den etkileniyordu ve kolay bir kadın olduğunu düşünüyordu. Kolay bir fahişe olduğunu..
'' Bir sorun mu var?'' Riley'in sesi o kadar yumuşak ve şevkatliydi ki Melanie hemen ona sarılıp öpebilirdi. Derin bir nefes aldı. Riley'a acı çektirmeye hakkı yoktu. Bunu anlayıp kendine tekrar lanet etti. Hatasını telafi etmek için ayaklarını yere indirdi ve kahve makinasına doğru ilerledi.
''Hayır, sadece yorgunum.'' dedi sevecenlikle. Riley küstahlık edip Melanie'nın dönen sandalyesine oturdu. Melanie de elinde kahveyle ayakta durdu. Riley gülümseyerek Mell'e ''Otursana.'' dedi. Melanie'de Riley'ın kucağına oturacak kadar aptal olmadığı için diğer saldalyeye oturmak için hamle yaptı. O sırada Riley Melanie'nin bileğinden tutup kendine çekti ve Melanie'nın elindeki kahve Riley'ın üzerine döküldü. Melanie da Riley'ın üzerine düştü.
Melanie isteyerek yapmasa da başarısı (!) için kendisiyle gurur duyuyordu. Kendi çapında özürler dileyerek Riley'ın üzerini kurulamaya çalışıyordu. Riley ise hiç birşey hissetmemiş gibiydi. Melanie'nin aşkından öyle kör olmuştu ki canı yanmamıştı bile. Sadece gülümseyerek Melanie'ye bakıyordu.
Melanie hala Riley'ın gömleğiyle uğraşırken Riley Melanie'nın yüzünü kapatan saçlarını kulağının arkasına koymakla meşguldü. Melanie o kadar uğraşırken Riley'ın saçlarıyla ilgilenmesine akıl erdiremiyordu. Sinirle yüzünü Riley'e çevirdi ve gördüğü tek şey parıldayan iyi çift yeşil gözdü. Elinde olmadan gülümsedi. Bu gülümseme Riley'a güven verdi ve bir anda Melanie'yı kendine çekip dudaklarından öptü.
Normalde karşı çıkan Melanie'yı Riley en savunmasız anında yakalamıştı. Elinde olmadan Riley'a yapışmış, dudaklarıyla dudaklarını örtmüştü. ***
Cause I know that he knows I'm unfaithful Çünkü beni sadakatsiz olarak bildiğini biliyorum And it kills him inside Bu onun yüreğini öldürür To know that I am happy with some other guy Benim bir başkasıyla mutlu olduğumu bilmesi
*** O sırada David her zaman ki gibi hastanede hastalarıyla uğraşıyordu. Neredeyse bir haftadır mutluluktan uçuyordu. Sonunda Melanie'ye açılacaktı ve sonsuza dek kimseyi takmadan mutlu olacaklardı. Üstelik bunu alkına öyle koymuştu ki Melanie'nın reddetmesini bile düşünmüyordu. Reddedecek olsa bile onu kaçırıp sonsuza dek bir dağda yaşamayı sunacaktı.
Aşk, diye düşündü aptal oğlan. Sadece birbirlerine fazla (!) yakın bir yerde tanıştılar o kadar. Sonuçta aşkın gözü kör! Yapacak bir şey yok. Onu seviyorum ve bunu 20 yıldır saklıyorum. Artık zamana geldi ve açılacağım. Sonrada onu kaçıracağım, diye düşündü.
David 24 yaşında bir erkek gibi düşünmeyi bırakıp aptal bir liseli aşık gibi davranıyordu. Hastalarına gülücükler saçıyor ve hepsinin odalarına çiçekler koyduruyordu.
En sonunda mesaisi bitmişti ve Melanie'nin yeni ofisine gidebilirdi. Evet mesaisi bitmişti çünkü David bir devlet hastanesinde çalışıyordu. Çünkü o gözü yükseklerde bir adam değildi. Bu işide para için yapmıyordu zaten. Amacı sadece insanlara yardım edip Tanrı'ya bağışlanmaktı ki artık bağışlanma gibi bir derdi yoktu.
Artık günah işlemek için yola koyuluyordu...
İşten çıkıp gülerek Manhattan sokaklarında yürümeye başladı. Yürümekten çok dans ediyordu sanki. Çiçek satan küçük kızdan iki paket lale aldı. birini elinde tutuyordu. Diğerini ise aşıklara dağıtıp eğleniyordu.
En sonunda Melanie'nın ofisine gelmişti ki duraksadı. Buraya gelmekle hata mı yapıyordu? Sonuçta bütün bunları bir anlık hevesle yapıyordu. Eğer Melanie onu reddederse ne yapacaktı? Onu kaçırmayı düşünüyordu değil mi? Ya eğer sevmiyorsa, diye düşündü genç David.
Artık vazgeçmenin sırası değildi. İçeri girip Melanie'ye herşeyi anlatacaktı. Her şey hazırdı sadece yapması gereken tek şey adım atmaktı. Evet sadece adım atacaktı ama bundan 23 yıl önce öğrendiği adım atmayı bile beceremez olmuştu David. Bu kadar mı zordu? Hayallerinde hep kolay oluyordu David'ın?
Bir anlık cesaretle içeri girdi ve başı yerde merdivenleri çıktı. Her merdiven çıkışında kalbinin ritmi daha da artıyordu. En sonunda kapıya gelmişti.
Tam elini kaldırıp kapıya vuracaktı ki içeriden gülüşme sesleri duydu. Neşeli bir zamanına denk gelmişti Melanie'nın bu iyiydi. Hem de çok iyi. Gülüşmeleri dinledi ve kapıyı açtı.
Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle içeri girdiğinde gördüğü manzara kalbini kırdı. Riley'ın kucağında Melanie oturuyordu ve çok samimiydiler. David'ın yüzündeki donma ifadesinin aynısı Melanie içinde geçerliydi.
Sanki David'ın kalbi ile onun kalbi birdi. Sanki ikisinin de kalbi paramparça olmuştu. David hiç böyle aldatılmış, Melanie'de hiç bu kadar iğrenç hissetmemişti.
En son Anestezi. tarafından C.tesi Ekim 23, 2010 2:48 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Goffret ~ Figuran
Mesaj Sayısı : 141 Kayıt tarihi : 18/06/10 Yaş : 29
| | | | AdelTime* Profesyonel
Mesaj Sayısı : 374 Kayıt tarihi : 13/06/10 Yaş : 29 Nerden : İstanbul
| Konu: Geri: Kırmızı | 6. Bölüm* Ptsi Ekim 25, 2010 3:46 pm | |
| | |
| | | dAmLaCıK Profesyonel
Mesaj Sayısı : 344 Kayıt tarihi : 13/06/10 Yaş : 29 Nerden : istanbul
| Konu: Geri: Kırmızı | 6. Bölüm* Salı Ekim 26, 2010 4:39 pm | |
| süper bi'bölümdü tatlım... amaa şimdi olmadı ki! tam david aşkını ilan edecekken olur mu böyle yaa! bak, bölüm genel anlamda güzeldi ama mel'in kalbi aslında david'i isterken ve david de artık açılmak isterken nasıl olur böyle şey.?! (noktalama işaretini bi'türlü seçemedim. beynime karmaşık duygular hakim.) neyse... seni tebrik ederek yorumumu bitiriyorum. yeni bölümü bekliyorum. | |
| | | Anestezi. Yardımcı Yönetmen
Mesaj Sayısı : 533 Kayıt tarihi : 17/06/10 Yaş : 28 Nerden : David Tennant, Love, (:
| Konu: Geri: Kırmızı | 6. Bölüm* Paz Kas. 21, 2010 6:32 pm | |
| 6Carrie Underwood - Don't Forget To Remember Me ''Melanie şunu uzatır mısın?'' Penelophe ilk buluşması için elbise seçiyordu. Christoper ile ilk kez yemeğe çıkacaklardı ve çok heyecanlıydı. O yüzden herşeyin mküemmel olmasını istiyordu. ''Penny artık titremeyi keser misin? Saçlarını yapamıyorum.'' Melanie kendi çapında mırıldanmaya başlıyordu. Çünkü o da en az Penelophe kadar heyecanlıydı. ''Elimde değil Mell. İstemeden titriyorum.'' Penelophe heyecanlandan o kadar çok aptallaşmıştı ki saçmaladığının farkında değildi. Tanrı aşkına, kim isteyerek titrerdi ki?
Penelophe kendini buluştuklarında rezil etmek istemiyordu. Melanie ise kardeşinin harika olup o çocuğun ağzının açık kalmasını istiyordu. İkisinini de istekleri Penelophe'un yararınaydı.
Melanie modadan anlardı fakat bunu bir tek kendisi üzerinde yansıtmazdı. Çünkü her zaman ona yardımcı olacak iki tane arkadaşı olurdu. O yüzden pek magazin için ölüp biten tiplerden değildi.
Bugün Penelophe için bu bilgisini kullanmıştı. Haftalar önce Penelophe ile gittikleri alışverişte aldıkları pembe yeşil puantiyenli diz üstü bir elbise ile kot mini bir ceket almışlardı. Mantar topuklu krem rengi ayakkabılarla ve onlara uygun takılarla kıyafeti çok uyumlu oluyordu. Fakat Penelophe yemek için uygun olmadığını düşünüp dolabından beyaz bir elbise çıkardı. Yarasa kollu bol ve şık bir elbiseydi. Kahverengi kemeriyle gerçekten şeker duruyordu. Ayakkabılarını da bulduktan sonra üzerine giyip uyumlu olduğunu düşündü. Sonuçta büyük bir yemeğe çıkmayacaklardı. Sadece beraber vakit geçireceklerdi.
Penelophe kahverengi saçlarıyla elbisesinin çok uyumlu olduğunudüşünerek küçük çantasını eline aldı. Penelophe zor da olsa Penelophe'ı aynanın karşısından çekebilmişti. Evden kovarcasına dışarı çıkardı ve kendisi hazırlanmak üzerine odasına çıktı. Dolabını açar açmaz eline sarımsı bir elbise gelmişti. sarı sıfır kol halinde gelen ve göğüs altında bir kurdeleyle birleşen bir elbiseydi. Sade ve şekerdi. Melanie uygun ayakkabılarını da bulduktan üzerini giyindi ve evden hızla dışarı çıktı. *** Penelophe ile Christoper harika bir yemek geçirmişlerdi. Bir birlerini daha yakından tanımak için birbirlerine küçüklük hikayelerini anlatıyorlardı.Christoper çocukken attan düştüğünü ve sonra hiçbirşey yokmuş gibi davranmasını anlatmıştı; Penelophe ise sürekli Melanie ve David'den bahsediyordu. Onları öyle heyecanlı anlatıyordu ki Chris herşeyden çok bu heyecanına gülüyordu. En sonunda elinde olmadan sordu.
''Onlara çok fazla değer veriyorsun değil mi?'' Penelophe parıldayan gözleriyle başını salladı. Christoper Pen'in bu davranışı ile biraz daha büyülenmişti o'na. Pen hem ailesini seven hem de koruyan biriydi. Biraz değişik huyları olsada Pen iyilik dolu bir kızdı.Christoper Penny'i ilk gördüğünde farketmişti bunu.
''Tahmin etmiştim.'' Christoper elinden geldiğince Penelophe'ı tanımak, bir hareketini önceden anlamak istiyordu. ''Ne kadarda takıntılıyım?'' diye düşündü kendi kendine. Halbuki Christoper takıntılı bir insan değildi. Sadece o aşıktı ve bundan haberdar değildi.
''Hey, gereğinden fazla konuşuyorum. Sıra sende, şu kıza ne oldu?'' Penelophe Christoper'den laf almaya çalışıyordu. Christoper'ın bir sevgilisi olduğunu biliyordu ve ilişkilerini öğrenmek istiyordu. O gururlu bir kızdı. Eğer o kızı seviyorsa veya herhangi bir sevgi varsa; Chris'in peşini bırakacaktı. Ya da bırakmaya çalışacaktı.
''Ah, o mu? Tamamen saçmalıkla sona erdi.'' Penelophe bu cümleden nasıl anlam çıkaramadığını bilemedi. Hafifçe tebessüm ederek ne söylediğini anlamaya çalışmakla meşguldu.
''Benim sizi ayırmam saçmalık gibi birşey mi?'' Saçma sapan bir cümle kurarak ağzından laf almaya çalıştı tekrar. Christper gülümseyerek içinden gelen kahkahayı bastırdı. Penelophe'ın amacını anlamıştı ve bu çok hoşuna gitmişti. Fakat anladığını belli ederek Pen'i ezmek istemiyordu. O yüzden o da saçma bir cevap verdi.
''Değil mi?'' Penelophe sorusuna soruyla karşılık verilmesinden hoşlanmazdı. Bu onu kızdırırdı. Meraklanmaktan ve bunu karşı tarafa belli etmekten nefret ederdi.
''Chris, anlatıcak mısın yoksa şurada yalvarmamı mı bekleyeceksin?'' Christoper büyük bir kahkaha attı. ''O kız aslında benim arkadaşımın zoruyla olan bir şeydi, o yüzden pek umursamıyorum ve evet. Bana saçma geliyor.''
Penelophe kızmıştı, ne kadar kızı umursamadığı için sevinse de bir kıza karşı böyle hissedilmesi onu hem kırmıştı hem de üzmüştü. Hayal kırıklığıyla önüne döndü.
''Sanırım artık gitsem iyi olacak, geç oldu. Beni eve bırakır mısın?'' ' *** Melanie kendini ölmüş gibi hissediyordu. Ölmüş ve bedeninden çıkmış, sürgüne uğramış ruh gibiydi. Günlerdir susuzluktan kurumuş bir papatya gibi. Aç kalmış köpek yavrusunun toprakları eşeleyip kemik artıklarını araması gibi.
Bu geçmişe yolculuk Melanie için çok fazla gelmişti. Davıd'ın yıkılışı hala gözünün önünden gitmez haldeyken bir de eski evlerini ziyarete gitmişti. Annesinin anıları Melanie'nın gözlerini dolduruyordu. Herşeyi bırakıp ağlamak istiyordu. Sadece ağlayıp gözyaşlarını dökmek...
O gün hem Dünya'nın en mutlu kızı olmuştu hem de en yanlız kızı. David'ın ona karşı birşeyler hissettiğine artık emindi. Fakat bu artık işleri dah fazla zorlaştırmıştı. O Riley ile birlikteydi. Ve en önemlisi onlar kardeşti! Melaine David için üzülüyordu. Çünkü artık David da Melanie'nin acısını paylaşacaktı. Kavuşamamazlık acısı.
Birbirlerinin duygularını öğrendikten sonra ikisi de tuhaftı. İkisi de hayaletlik görevine atanmış gibiydiler. David karı-kıza bulaşmıştı. Melanie ise o günden beri Riley ile görüşmüyordu. Çünkü Riley onun için bir çeşit nedendi. David'ın üzülme nedeni. Aslında Melanie kendini suçlayıp kendini harap etmekten başka bir neden göremiyordu o yüzden suçu birilerinin üzerine atmaya çalışıyordu ve bu kişi de Riley oluyordu.
Melanie ve bencilliği içerek sarhoş olmaktan başka birşey yapamıyordu artık. ' *** Bugünlerde sadece hayalet gibi yaşayan Melanie McCraft değildi. Aynı soyadı taşıyan David da, Melanie'nın kaderini taşıyordu. Kalbinin parçalanmış olduğunu düşünüp işten güçten kendini sokaklara barlara atmıştı. Her gün bir kadınla beraber olan David, acısını içerek unutmaya çalışıyordu. Bu gece de gözüne bir güzeli kestirmişti. Kıpkızıl saçları vardı hatunun. 'Melanie'ye benziyor' diye düşünüyordu David. Düşüncelerini küçümseyerek kendine lanet ediyordu. 'Hiç kimse Melanie'ye benzeyemez, o dokunulmaz.'
Saçma sapan düşüncelerine gülümseyerek ekledi. 'Aynı zamanda bir fahişe!'
Son içkisini sonuna kadar içerek gözüne kestirdiği kızın üzerine doğru yürümeye başladı. Fakat son anda aptallaştığını düşündü. Gerçekten de aptallaşıyordu. Sadece Melanie'ye benziyor diye bir hayat kadınıyla birlikte olmanın yanlış bir düşünce olduğunu aklına yeni kestirmişti.
Şimdiki fikri daha beter bir düşünceydi. Melanie'yi bulup ona bütün içindekileri dökecekti. Çünkü artık bu Davıd için kaldırılmaz bir şey haline gelmişti. Acısını duymasını istiyordu. Bunu taşıyamadığını ve artık yorulduğunu duymasını. Aklına o gün geldi. O gün de böyle ani bir karar almıştı. Fakat tek fark o gün heyecanlı ve sevinçliydi. Bugün ise keder ve kızgınlık doluydu.
Aralarında büyük bir fark vardı. O da bunun farkındaydı. ' *** Penelophe ile Christoper eve doğru yolculuk yaparklarken akşam ki soğukluk bir anda yok olmuştu. Christoper Penelophe'deki bu ani değişimi merak ediyordu fakat Penelophe'e sorupta geceyi mahvetmek istemiyordu. O yüzden ağzını kapalı tutup yoluna döndü.
Sonunda bu tatlı yolculuk sona ermişti. Penelophe'a bir an huzursuzluk çöktü. Birbirlerinden ayrılmak istemiyorlardı. Bu açıkca belliydi fakat başka birşeye takılmıştı Pen. Birşey eksikti sanki.
''Geldik.'' Christoper'ın sesi istemeden de olsa kırgın çıkmıştı. Penelophe ise düşüncelerinden yeni çıkmıştı. ''Ha? Evet, Tamam. Yarın görüşürüz.'' Birşeyler saçmalayıp kapının koluna yapıştı. Christoper bir anlık cesaretle Penelophe'ın kolundan tuttu.
''Pen, bekler misin?'' Penelphe şaşkındı. Hala kayıp parçadaydı. Şaşkın yüzünü Christoper'a çevirdi. Christoper hafifçe gülümsedi ve konuştu. ''Eski bir gelenek vardır. ''
Yavaşça eğilip Penelophe'u dudaklarında öptü. Penelophe beklenmeyen öpücük karşısında biraz heyecanlansa da sonunda dudakları yönünü bulmuştu. Ayrıldıklarında Christoper Penelophe'un yüzündeki tatlı kırmızılığı görünce bu Chris'i iyice gülümsetmişti.
Penelophe arabadan nasıl indiğini hatırlayamaz haldeydi. Eksikliği kesinlikle bulmuştu. Eksil parça kesinlikle küçük, masum bir öpücüktü. ' *** Melanie elindeki şişeyi bir anda kafaya dikti. Kendini annesiyle babasının bir zamanlar paylaştığı yatağın üzerine bıraktı. Hafifçe kıkırdadı ve ardından hıçkırdı. İstemeden gözlerinden bir damla yaş düştü. Göz yaşı değil resmen kristaldi. Mavi nehirden akan şahane bir kristal.
Gözlerini kapattı ve düşündü. Sarhoştu. Bunu iliklerine kadar hissediyordu. Belki de burda sızabilirdi? Ama diye düşündü. Burası çok soğuk. Ev büyüktü ve şuanda hiçbir ısıtım sistemi devrede değildi. Eğer burada kalırsa soğuktan donabilir miydi? O bir sarhoştu. Ölümde pek umrunda değildi. Sarhoşken üşümezdi de. Gözlerini kapatıp uyumaya yeltendi. O sırada büyük bir gürültüyle kapı açıldı.
Melanie yattığı yerden bir anda yere düştü fakat sonra düzgün bir şekilde kalkmayı başarabilmişti. Merdivenleri birinin çıktığını duyuyordu. Hızla eline yerdeki boş şarap şişesini aldı. Adımlar sıklaşıp bir anda durdu. Melanie kapıdan bakmak üzereilerlerken tekrar bir şişenin üzerinden kayıp dengesini kaybetti ve yeri boyladı.
Melanie kalkmaya çalışırken bir yandan başını tutuyor bir yandan da kahkahalar atıyordu. O sırada koşar adımla içeri davetsiz misafir girdi. Melanie'nın adamı görür görmez içi hüzün kapladı. Yüzü düştü ve hıçkırdı. Yüzüne bakmaya cesaret bile edemiyordu.
''Demek burdasın. Sana söyleyeceklerim var.'' Genç adam sonunda kararını verebilmişti ve Melanie karşısında duruyordu. Sinirle burnunudan soludu. Ne kadar da güzeldi. Güzelliğiyle genç adamın tüm sinirlerini alt üst ediyordu. Şuan tek istediği herşeyi bırakıp Melanie'nın dudaklarına yapışmak olabilirdi.
Melanie ise bitkinlikle elindeki şişeyi düşürdü ve tekrar hıçkırdı. Ardından az önce düşerek kalktığı yatağın üzerine oturdu. ''dinliyorum. '' gibi birşeyler zırvaladı.
''Dinliyor musun! Tek söyleceğin söz bu, biliyorsun ve dinlemek istiyorsun!'' Genç adam öfkelenmişti. Ama öfkesinin altında da aşkı gizliydi.
''Ne bekliyorsun ki benden?'' Melanie ise bıkkındı, kırgındı. Sesi sinek vızıltısından farksızdı.
''En azından benimde sana karşı duygularım var diyebilirsin!'' diyerek Melanie'nın kollarından tuttu. Melanie ise hızla kollarını çekti. ''Neyi değiştirecek ha? Lanet olsun seni sevmem neyi değiştirecek. Mutlu olacak mıyım? Mutlu olabilecek miyiz? İşe yarayacak mı?'' diyerek genç adamın üzerine yürümeye başladı. Genç adam ise heyecandan ve sevilmenin verdiği coşkudan burukça gülümsedi.
''Olabiliriz.'' Genç adam son çarenin aşk olduğunu düşünürdü hep. Hep aşkın bir şekilde kazandığını. Kaderin aşktan hoşlandığını düşünürdü.
''Hayal görüyorsun.'' Melanie sertçe genç adamın üzerine bir adım daha attı. Genç adam ise görmediğini ima ederek Melanie'nın dudaklarını kendi dudaklarıyla örttü... | |
| | | ~ReBeL AnGeL~ Amatör
Mesaj Sayısı : 5 Kayıt tarihi : 27/10/10 Yaş : 27 Nerden : Çanakkale
| Konu: Geri: Kırmızı | 6. Bölüm* Salı Kas. 23, 2010 10:22 pm | |
| Yaşasın! sonunda yeni bölüm geldi! bu forumu bulmamı sağlayan hikaye! çok güzeldi ama arayı bu kadar açmasak... | |
| | | | Kırmızı | 6. Bölüm* | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|